Hafifin hafifi

Gazetem cumartesi günleri 100 metrekare yer tahsis ediyor bana gördüğünüz gibi. Beni okumalara doymadığınız kanaatinde.

Çok mu abarttım? 100 metrekare yok mu?

Hiç ölçü kavramım yoktur. Tamam 100 değil, ama çok metrekare olduğunu biliyorum. Yaz yaz bitmiyor zira.

Sırf konu bulmak da yetmiyor. İlla neşeli hafif bir şeyler olacak. Kim koymuşsa, ‘‘Hafta sonu ağlanmaz’’ diye bir kural var. Kimse kimseye tembih etmiyor ama var böyle bir durum.

Hafif konular seçilecek.

Sanki hafta arası pek ağır takılırım da...

‘‘Beyazın da beyazı var’’ gibi hafifin de hafifini bulacağız.

İnadına aklıma ağırlığından ezileceğiniz konular geliyor.

Yasa İhalesi mevzuu mesela.

Yasalar için ihale açılıyor da benim haberim olmuyor. El altından şeyttiriyorlar. Belki ben de katılacaktım... Alacaktım yasalardan birinin ihalesini.

Hayvan Hakları Yasası'nın üzerime kalmasını çok isterdim mesela.

Bir dakika... Bir tuhaflık var... Tabii... ‘‘Yasa ihalesi’’ değil, ‘‘İhale Yasası’’ olacaktı.

Amaan... Ne fark eder? İhale dediğiniz assolist midir ki, ‘‘Benim adım başa yazılacak’’ diye tuttursun?

Diyeceğim, ben ağır yazarım yazmasına... Şakır şakır yazarım hem de ama sizi düşünüyorum.

İŞ YEMEĞİ

‘‘İş’’
deyip de geçmeyin. Bu kadar çeşitli anlam taşıyan bir sözcük daha var mıdır bilmiyorum. Özellikle şunlarla yan yana gelince: Yemek, görüşme, toplantı.

Yani, iş yemeği, iş görüşmesi, iş toplantısı.

Üçünün de sınırlarına vakıf olmak mümkün değildir.

Don paça yapılan iş görüşmelerine az şahit olmamışızdır.

İş yemekleri tatlıda mı biter, yoksa taraflardan birinin evine bir kahve içmeye uğranır mı hiç belli olmaz.

İş toplantısı ise bilhassa erkek milleti için ‘‘Vatan Kurtaran Şaban’’ olarak hayattaki yerini almıştır.

İş toplantısı istenmeyen kirleri yok eden deterjan gibidir adeta.

Káh gece yarılarına kadar uzayarak, káh bir çiş molası bile vermeyerek insanı evdeki nikáhlıdan tutun da telefondaki yapışkana kadar birçok kişiden korur.

Adam musluk tamircisi bile olsa toplantısı vardır. Artık kiminle, ne üzerine toplanılır Allah bilir.

*

Şimdi bu mevzuya neden girdim?

Aşkın Nur Yengi'yle Cem Davran geçenlerde başbaşa yemek yediler de çıkarken gazetecilere ‘‘İş görüşmesi’’ dediler ya...

Hani muhabir de ‘‘Bu saatte, burada mı?’’ gibi bir şeyler sordu...

Şimdi yukarıda yazdıklarımdan sonra ‘‘Yengi'yle Davran arasında vardır bir aşna fişne durumu’’ diyeceğimi zannediyorsunuz değil mi?

Asla. Sağ gösterdim sol vuruyorum.

Daha doğrusu vardır yoktur, onu bilemem.

Ama şunu söyleyebilirim: İki sanatçının başbaşa yemek yemesi, eğlenmesi, aynı arabaya binmesi falan aralarında aşk olduğunun göstergesi değildir.

Sanat dünyasında iş görüşmelerinin çoğu restoranlarda, barlarda yapılır. Sanatçıların ofisi, mesai saati yoktur ki.

Yapımcıyla sanatçı,

Sanatçıyla sanatçı,

Senaristle yönetmen...

Kaç tane görüşmeye, el sıkışmaya şahit olmuşumdur Ece'de.

Hiçbirinden de aşk falan çıkmamıştır. En azından o çok ciddi işyerlerinde yaşanan aşklar kadar çıkmamıştır.

Diyeceğim,

Tamam, ‘‘iş yemeği’’ deyince hepimiz müstehzi bakıyoruz. Bir bakıma haklıyız da, bir sürü örneği var zira. Ama benim de içinde olduğum bir dünya var ki orada abes olan gecenin bir saatinde bir gece kulübünde iş görüşmesi yapmak değil, ‘‘Bu saatte, burada mı?’’ diye sormaktır.

Bunu muhabir arkadaşlar da çok iyi bilirler, ama bilmeyen halka satış yapmak da onların görevidir, ne yapacaksınız.

HÜKÜMETİ KOYDUYSAN BUL

Acaba diyorum, şöyle büyücek bir bina mı yapılsa havaalanına?

Birleşik Bakanlıklar Binası.

Her bakanlığa önemine göre birer ikişer oda tahsis edilse.

İki uçuş arası bir iş görürler belki.

İki aydır iniyorlar kalkıyorlar. Başka bir şey göremedik. Ha arada da gaf yapıyorlar.

Sırf gelip gitseler iyi... Birbirlerini karşılamaları uğurlamaları var bir de.

Havaalanından çıkıp şehre inebilen bakan yok.

Hayır Türk milleti olarak bağrımıza basacağız hükümetimizi lakin koyduysan bul.

Koşmak lazım peşlerinden. Gerçi gittikleri yerde de durdukları yok. Hayat kısa dünya büyük zira.

‘‘Az önce buradaydılar, İran'a geçtiler.’’

‘‘Çin'e varmamışlardır daha, Afganistan üzerinde yakalarsınız.’’

Bir ticaret hamlesidir gidiyor bir de. Sanki hükümet kurmadılar da toptancılar halinde dükkán açtılar.

Kayseri Pastırmacısı Abdullah Efendi başkanlığında Ezine Peynircisi, Manisa Kuru Üzümcüsü, Afyon Kaymakçısı'ndan müteşekkil bakanlar kurulu işbaşında.




MIŞ-MUŞ


Baykal, ‘‘Hükümetin Irak politikası çorba gibi’’ demiş.

Sırf Irak politikası mı?

Sahte şeyh 15 kadınla harem kurmuş.

15 kadın sahtekárlıktan mı şeyhlikten mi?

Çin Başbakanı Erdoğan'a şiir dersi vermiş.

Aman iyi olmuş; bizimki acemilikten hapse girmişti.

KKTC'de 60 bin kişi ‘‘Çözüm’’ demiş.

Lakin birisi ‘‘Nuh’’ dedi.

Gül herkese rest çekmiş, ‘‘Daha 5 senemiz var’’ demiş.

Doğru, belki son gün yapacaklar her şeyi.

Erdoğan emekli zammı için, ‘‘Kemal, Kemal, seni değil beni seçtiler, verin zamları’’ demiş.

‘‘Recep, Recep, senin haberin yoktur ama kaynak denen bir şey var’’ diyememiş tabii Kemal Bey.

İlk İngiliz hastamız gelmiş.Hasta mı? Bu günler aslında iyi günleriniz olabilir Mr., bilmiş olun.

Baykal vekillere ekran yasağı koymuş.

Haklı tabii, ya ondan daha iyi bir şeyler söyleyen çıkarsa.
Yazarın Tüm Yazıları