NEREDEN başlasam... Konu tatsız olunca... Direkt gireyim en iyisi.
Efendim, Osman Akınhay adında bir beyefendi var. Haftalık'a röportaj vermiş. Zorlamayın kendinizi, tanımazsınız. Popüler değil. Ağır takımdan. Hapis yatmışlığı bile var.
Bense popüler biriyim. Zaten mesele de bu. Bu memlekette birtakım insanlar kıymetlerinin bilinmemesinin suçlusu olarak popüler kişileri görüp, her fırsatta onlara iki laf sokuşturmayı ádet haline getirmişlerdir. Alıştık artık.
Gerçi Akınhay koskoca Everest Yayınları'na editör olmuş, daha ne olacaktı? Ama işte o da aşamamış bu düşmanlığı demek. Yoksa neden röportaj boyunca popüler kültürden hakarete varan küçümsemeyle söz etsin?
Kendisini ciddiye almakla doğru mu yapıyorum bilmiyorum. Çünkü o röportajda beni de ‘‘Sex and City’’ tarzı yazılar yazan biri olarak tanımladığına göre, dünyadan haberi yok. Yazılarımı okumuyor belli. Aksi halde benim o bahsettiği tarzın çık dışında olduğumu o anlamayacak da kim anlayacak?
* * *
Aman yanlış anlaşılmasın. İtirazım sınıflandırma hatasına. Yoksa tam da içinde olmayı istediğim tarz ‘‘Sex and City’’ tarzı. Fakat kahretsin ki kuşak problemim var. İstesem de elim gitmiyor, beceremiyorum işte. Yapabilen arkadaşlarımı gıptayla okuyorum sadece.
* * *
Ayşe'yle ben ancak onların ‘‘hafif hoş kitaplar’’ dizilerinde yer alabilirmişiz.
O da neden? Bizim çok satmamız sayesinde elde edecekleri gelirle satmayacağı garanti olan değerli yazarların kitaplarını basarlarmış.
Gurur duyarız. Hakkımız helal olsun. Olsun da... Ben sadece üslubumun ‘‘hafif ve hoş’’ olduğunu kabul ediyorum. İçerik olaraksa yayınevinin kendine uygun gördüğü ‘‘sol muhalif çizgisi’’ne beş basarım. Zira kendime sabit bir yer belirlemedim muhalif olurken. At gözlüğü yok bende. Görüş alanım çok geniş.
* * *
Sayın Ahmet Altan da nasibini almış Akınhay'ın popülerlik küçümsemesinden. Ama yine de Altan'ı transfer etmek istiyorlarmış. Yukarıda belirttiğim sebepten. Hani çok satarak az satanları besleme mevzuu.
Fakat lütfetmiş, Ahmet Altan için ‘‘Ne olursa olsun Ayşe Arman'la, Pakize Suda'yla aynı sınıfa indirgenemez’’ demiş.
Hadi yine iyisiniz Ahmet Altan!
Biz olmasak sondan birinciydiniz, sayemizde üçüncü oldunuz.
* * *
Daha bitmedi. Atış çift taraflı. Yayınevi sahibinin kardeşi var bir de. O da diyor ki, ‘‘Ben best-seller okumam, best-seller daha çok kadınlar içindir.’’
Okumayabilir. Ben de okumam pek. Ama bunun cinsiyetimle hiçbir alakası yok. Kadınlar bir olup hakaret davası açsalar yeridir. Sen kalk, ‘‘dünya markası’’ olma iddiasında ol, sonra ilkelce kadın erkek ayrımı yap.
Böyle çelişki görmedim.
A pardon, gördüm, gördüm. Yayınevinin sahibi bir AKP milletvekili. Onca partinin içinden fikirlerine en yakın AKP'yi görmüş, ‘‘dünya markası’’ olmaya hazırlanan yayınevinin sahibi.
* * *
Kitap piyasasını adam edeceklermiş. Buymuş misyonları. Kendilerine benzetmek anlamında söylüyorlarsa iyi olur hakikaten. Halihazırda arada çok sırıtıyorlar zira. Baksanıza beyanlarına...
Bu beyefendilerle direkt ilgisi yok ama yeri gelmişken, BBG evinden bahsedenleri küçümser tarzda laf edenler var satırlarının arasında.
Arkadaşlar!
Bu memlekette milyonların ilgilendiği bir şeyler oluyorsa bir yerlerde, izlemek ve yazmak zorundasınızdır. Seversiniz, sevmezsiniz o başka.
Kalitenizden bir şey kaybetmezsiniz merak etmeyin. Yolsuzlukları yazan yolsuzluktan yana mı oluyor? Veya bir partinin kurultayını izleyip yazmak, o partiyle aynı görüşü paylaşmak mı demektir?
Benden size naçizane tavsiye... Yelpazenizi genişletin. Aynı konulara mıhlanıp kalmayın.
MIŞ-MUŞ
Manken Tuğba Özay iki yıldır sevgili arıyormuş.
O trafik, arayış trafiğiymiş meğer.
TRT bir yandan ‘‘Kürtçe yayın için çalışıyoruz’’ derken bir yandan da ‘‘Bu görev TRT'ye verilemez’’ diyerek Danıştay'a gizlice dava açmış.
Kendisini Türkçe Radyo Televizyon Kurumu olarak görüyorsa ne yapsın?
Erdoğan, Malezya'da cenaze evine gidip başsağlığı dilemiş ve para yardımında bulunmuş.
Bir dahaki sefere Malezya'dan aday olacak herhalde.