İSTANBUL’un nur topu gibi bir "gürültü sorunu" oldu.
Aslında zaten vardı da bu değişik biraz.
"Eğlence gürültüsü" bu.
Ve İstanbullunun bu gürültü karşısında çıkardığı gürültü de büyük.
Mesela, "motorlu araç gürültüsü"ne kimse bir şey demedi bugüne kadar.
"Adı üstünde, motorun bir sesi olacak elbet, yapacak bir şey yok" diyeceksiniz. Fakat ben araçlardan çıkan ekstra seslerden söz ediyorum.
Mesela, alarm denen şeyden.
Bazen sırayla, bazen koro halinde, neredeyse her gece ve adeta en sinir sesi hangimiz çıkaracağız yarışı içerisinde ötüp durmakta bütün arabalar.
Üzerlerine bir kedinin zıplaması yetiyor. Hatta yanından biraz hızlı geçseniz rüzgárınız káfi. Zebaha kadar alarm!
Sonra sırf daha fazla gürültü çıkarsın diye bilmem neresiyle oynanan motorlar, arabalar var. Bunu yapanların nasıl bir tatmin yaşadığını siz çözebildiniz mi bilmiyorum.
Daima "Ben buradayım" deme arzusu içerisinde olan insanoğlunun bunu ifade etmek için bulduğu yollardan biridir belki.
Sonra korna var. Milletçe pek düşkün olduğumuz. Hani arabada olmadığımız zamanlarda bile elimizin altında olacak, sokakta yürürken, kafede otururken, evde televizyon seyrederken öttürebileceğimiz seyyar kornalar yapılsa... Eminim çok tutar.
Bir de "cıs-tak, cıs-tak" hadisesi var ki Sorti’yi, Reina’yı, New-Yorker’ı arabaya koydular gezdiriyorlar zannedersiniz. Yanınızdan gelip geçmeleri birkaç saniye gerçi fakat yaydıkları ses bilmiyorum kaç milyon desibel.
Ama dediğim gibi... Kimsenin bu hususta şikáyette bulunduğunu, ya da yetkililerin kendiliğinden önlem almaya kalktığını duymadık.
Lakin müzik sesine duyarlı çıktık!
Ben mesela... Taksiye bindiğimde ilk işim müziği kapattırmak oluyor. "Karşı binadan evine müzik kaçan biri" olsaydım ben de aynı tepkiyi verirdim herhalde.
Hak vermiyor değilim yani. Gerçi benimki senelerin verdiği mesleki bıkkınlık. Fakat demek insanlar müzik hususunda eve paket servisi istemiyorlar.
Olabilir elbet.
Ama işte aynı insanların neden öteki gürültülere aynı şiddetle karşı çıkmadığını merak ediyorum doğrusu.
Galiba "iyi gürültü"yü sevmiyoruz biz.
Mesela, evde parti veren üst kat komşusunun kapısına dayananı çok duydum da karı-koca bağıra çağıra kavga edip dövüşen komşusundan şikáyetçi olana rastlamadım pek. Sus pus olup dinleriz daha ziyade ki tek kelimesini kaçırmayalım. Tıpkı sokakta dövüşenleri seyredip sevişenlere "Hop hop!" diye ikaz etmemiz gibi.
Ayrımcılık yapıyoruz bir nevi.
Gürültü ayrımcılığı!
MIŞ-MUŞ
Nil Karaibrahimgil, "Derdim kadınlara güç vermek" demiş.
Bize esas maddi güç lazım, tek taşımızı kendimiz alıcaz ya!
*
Rahmi Koç, "İşi gücü olmadan sahillerde mayoyla yatanlara imrenirim" demiş.
E haklı adamcağız, tekneyle dünya turuna çıkmak zor iş tabii!
İstanbul’da bir karakolun karşı sokağında uyuşturucu satılıyormuş.
E, herkesin kendini "emniyette" hissetmeye hakkı var tabii.