Tam son günlerin mühim konusu (elbet mühim, ucu sağlıklı nesiller yetiştirmeye kadar gidiyor) üstüne kalem oynatmaktayken Ecevit’in vefatı geldi girdi araya.
Ölüm durduruyor insanı...
Uzaktan bile geçse...
"Hayat devam ediyor" klişesine sarılmak pek uzun sürmüyor gerçi ama kısa süre de olsa çok manalı ve gerekli konulardan bile uzaklaşılıyor.
Hele ki eften püften işlerse...
Bir sürü şey ayıp geliyor insana ölümün yanında.
Hülya Avşar’ın, İbo Show’da, Ecevit’in ölüm haberini aldığı anda "gidip şu gelinliği çıkarayım" demesi de böyle bir şeydi herhalde.
Fakat işte hayat devam ediyor.
Elbet iyi de ediyor.
Ve o mühim konuyla bendeniz de hayata dahil oluyorum.
"Evlilik... Ama ayrı evlerde."
*
Sahi evlilikte tarafların ayrı evlerde yaşaması mümkün müdür?
Böyle bir evlilik modeli, evliliğin selámeti açısından, ötekinden iyi midir?
Şimdi, yıllar yılı, aynı evi paylaşmanın ilişkiyi yiyip bitirdiğini yazıp durmuş biri olarak bu sorulara "Evet" diye cevap vermem gerekiyor di mi?
Öyle ya...
Sahiden, bırakın karı kocayı, iki kardeş, ana evlat, iki arkadaş... Karşınızdaki neyiniz olursa olsun iki kişinin aynı evde yaşaması fazladan sorun getirmiyor mu ilişkilere?
Müdahaleler, tecavüzler, ele geçirmeler, sinir olmalar derken bakıyorsunuz karşı taraf hasım olup çıkmış!
Hem kadınla erkeğin ilişkisinde "merak" önemli bir husustur ya... Karşı tarafı merak ettiğiniz sürece aşk-meşk halleri devam eder ya hani...
"E" halini "İ" halini, "De" halini 24 saat göre göre ezberlediğiniz birinin nesini merak edeceksiniz?
Hal böyle olunca ayrı evlerde yaşamak iyi bir şeymiş gibi duruyor.
Birbirine yaşam alanı açmak...
Özlemek birbirini...
Yüz göz olmanın bir sınırının olması...
İki kişinin, kişiliklerinden vere vere ortak ucube bir kişilik oluşturmasına imkán vermemek...
İyi tabii.
*
İyi de...
Şu, nikáhla beraber otomatikman gelip insanoğlunun içine yerleşen meşhur "sahiplenme duygusu" ne olacak?
"Biz ayrı evlerde yaşıyoruz" demenizi dinler mi acaba?
Tam tersine bu durumda daha da büyük sorunlar mı çıkarır yoksa?
Bakmışsınız habire ev basıyorsunuz...
Ha, sahi taraflar birbirine anahtar verecek mi?
"Canım her şey evlilikten önceki beraberlik gibi olacak işte" diyorsanız, o zaman evlilik niye?
Ne münasebetle evleniliyor?
Çevre, aile baskısı falan demeyin, zaten onları çok önemseyen insan öyle ayrı evlerde yaşamaya falan da kalkışamaz.
Hem Anadolu’nun herhangi bir yerinde, görücü usulüyle evlenmiş çiftlerin uygulayacak hali yok bunu. Uçtaki kişilerden söz ediyoruz burada.
İşte ben de onun için soruyorum zaten, bu tip insanların demode evlilik kurumuyla ne işi var?
Fakat belki de herkesten çok onlar meraklı evliliğe. Daha tanışmanın ertesi günü pılıyı pırtıyı toplayıp karşı tarafın evine yerleşmeler, mutfağa girip makarna pişirmeler falan bunun işareti olabilir. Bakmayın siz karizmayı çizdirmemek için itiraf etmediklerine.
Ha, bakın bu da var. Beraberliği bile ayrı evlerde yaşayamayanlar nasıl becerecekler evliyken ayrı oturmayı?
*
Aslında bana göre bütün mesele ne biliyor musunuz?
Artık eşler arasında sıkı, kopmaz bir bağ oluşmuyor nedense. Hani Rahşan-Bülent Ecevit çiftinde olduğu gibi.
Karı-koca ilişkisi de artık bütün ilişkilere haki olan yüzeysellikten nasibini aldı. Pamuk ipliği bağların kopmaması için çareler arıyoruz mecburen.
Bir de seks budalası olduk hepimiz.
Evlilik eşittir cinsel beraberlik adeta.
"Eşler birbirleri için arzu nesnesi olmayı nasıl sürdürürler?"
Herkesin derdi bu. Uzmanlar, gazeteler, dergiler... Dört koldan çalışıyorlar.
Görmemişin cinselliği olmuş!
Netice olarak,
Nedir arkadaşlar mesele?
Birbirimize tahammül etmenin yollarını mı arıyoruz ayrı evlerde falan oturarak?
İş tahammül etmeye gelmişse çekiverelim kuyruğunu gitsin!
Şart mıdır evlilik?
MIŞ MUŞ
ÆGöztepe Parkı’nın ismi Ecevit Parkı olarak değiştirilmiş.Artık istediğimiz kadar onore edebiliriz, duymaz nasıl olsa.
ÆErdoğan seller için "Dere bu, taşar..." demiş.E, insan bu, şaşar...
ÆEmre Altuğ "Çağla ile çok şiddetli bir şey yaşadık" demiş.Fakat sonlarına bakınca... Tanrı bütün sevgilileri "çok şiddetli bir şey"den korusun!