Fakat ben başka bir tarafından dokunacağım bugün hadiseye.
Her "Alırım başımı giderim" diyen gidebilir mi?
Ruhsal açıdan değil dediğim, sahiden kıçını kaldırıp gitmek kolay mıdır?
Tuzunuz kuruysa bir şey diyemem ama aksi halde zordur.
Günde en az bir kere gitmeye niyetlenen fakat her seferinde oturduğu yerde oturan biri olarak söylüyorum bunu.
"Nedir seni bu kadar sık niyetlendiren şey?" derseniz...
Yok canım, öyle "derin meseleler" değil! Benimkisi hani şu meşhur "içimizdeki çocuk" yüzünden. Çocukluğunuzu düşünün... Günde kaç kere işaret parmağınızı orta parmağınızın üstüne bindirmek suretiyle arkadaşlarınıza "Boz!" dediğinizi hatırlıyor musunuz? Benimki o hesap.
Bakıyorum, falanca belediye sokak köpeklerini katletmiş... Küsüyorum, gitmeye kalkıyorum.
Ya da "Falanca filancayla yattığı için yerinden kimse kıpırdatamaz onu" diyorlar yine küsüyorum.
Böyle şeyler... "Önemsiz" yani.
Fakat gördüğünüz gibi buradayım hálá.
Gözüm yemiyor zira gitmeyi.
Gitmeden önce yapılması gerekenleri aklımdan bir geçiriyorum ki... Kalıp göz yummak, hoş görmek, alışmak bunun yanında çocuk oyuncağı!
Bir kere ev ne olacak?
Tamamen kapatılacak mı?
Eşyalar atılıp, satılıp, dağıtılıp bütün hayat bir valize sığdırılacak öyle mi?
Nasıl olacak bu?
Ben ki çöpü bile atmayıp saklama taraftarıyken...
Evi muhafaza etmeye kalksam...
Bu ne demek?
"Gitmedin say" demek.
Yani ev sahibinin mızıldanmalarıyla, patlayan borularla, tamir isteyen çatıyla falan ta oralardan uğraşmaya devam etmek demek.
İğne deliğine girseniz bulur, sorunu iletirler size.
Sırf elektrik, su, doğalgaz abonmanlığının devri için o vezneden bu vezneye mekik dokuma işi bile gitmekten vazgeçirtebilir insanı. Hani, Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne bile razı olur oturursunuz.
Aslında o mekik dokuma durumları bir yandan da memleketi terk etme sebebidir, o ayrı.
Sonra borçlar harçlar kapatılacak falan...
Hem ben o gittiğim yerde ne iş yaparım?
Ne bir gazetede küçük bir köşe ayarlayacak tanıdığım var... Kendime bir "Dobra Dobra" işi bulsam, karşımda Sacit Aslan’la, Gönül Yazar, bir de Semiha Yankı olmadıktan sonra, seyirci anlasa bile ben ne anlarım o programdan!
Diyeceğim, gitmek aslında zengin işidir. Yapacağı şey bir tek uçağa binmektir onların. Mesela zaten oralarda da bir kurulu düzeni olanlar için gitmenin nesi zor olsun? Giderler, gelirler, giderler, gelmezler... Bir telefonla her şeyi hallederler...
Ha, ya da tamamen züğürt olacaksınız. İzmir’de bir "kaptan" ayarlamak için bekleyen Somalililer gibi.
İkisinin ortasındakiler için gitmek lükstür, hayaldir.
Fakat tuzu kuru olan neden gitsin, o da var tabii.
MIŞ-MUŞ
Butto’nun partisi cinayetten seçim zaferi çıkarma peşindeymiş.Seçim zaferi arzusundan cinayet çıkmış olmasın da... İmza: Komplo teorisyeni Pakize.
2008 terörle mücadelede sonuç alma yılıymış.Ocak ayı genelde "mangalda kül bırakmama" ayıdır. Aralıkta ayaklar yere basar.
Fazıl Say’ın annesi AKP hükümetini övmüş.Savaş ve Barış.