Yani "Bir avuç alışveriş sevmeyen kadın" arasında ben yokum.
Her türlüsünü severim alışverişin.
Üst baş, incik boncuk, patlıcan, biber, mercümek... Aklınıza ne gelirse.
Deterjan alırken bile zevk duyulur mu mesela? Sokaktan geçen satıcılar da bilirler, tam benim evin önünde uzun uzun bağırırlar. Evde olup da pencereye çıkmadığımı tarih yazmamıştır.
Bugüne kadar isabetli seçimimden dolayı kendimi takdir ettiğim bir alışverişim olduğunu hatırlamıyorum.
Hele hediye hususunda. Durumun ciddiyetini anlamanız için şöyle söyleyeyim, bir erkeğe sutyen alabilirim hediye olarak. Gerçi bugüne kadar olmadı ama icraatlarımın bu örnekten aşağı kalır yanı yoktur. Bu da bir yetenek diyorum. Bu kadar isabetsizlik...
Yılbaşı münasebetiyle kendimi tekrar anlamak durumunda kaldım.
Ailemizin bebeği Eylül’e aldığım oyuncak mesela... Üstünde kocaman 3 yaşından küçük çocuklar için tehlikeli olduğu yazıyormuş meğer. Bizimki daha 1.5 yaşına bile değil. Benim hediyeler daima önden gidiyor. "İleri görüşlü"yüm üstünüze afiyet!
Anneme aldığım floresan yeşili pijama var mesela. Hayır, annem Aysel Gürel olsa mesele değil. En son, yeğenimin kocasına hediye seçerken yardım istedim mağazadaki işveli tezgahtardan. Hani sutyen alıp gitmeyeyim diye. Ne önerdi dersiniz?
Don, fanila takımı!
Fakat aferin bana, kızın aklına uymadım. Yoksa yeğenimle kocası hakkımda ne düşünürlerdi bilmiyorum. Kızcağız, bir kadının elin adamına, iç çamaşırı almaması gerektiğini bilmiyor.
"Beterin beteri var, haline şükret!" dedim kendi kendime, çıktım dışarı.