Bir kere bütün yarışmacıların sesi güzel. "Bir şekilde şöhreti yakalayayım da isterse maskara kadrosundan olsun" diyen yok içlerinde.
Jüri de sahiden jüri. "Sansasyon kurulu" değil. Reyting uğruna suni bir itiş kakış içerisinde değiller.
Bir tek Bülent Ersoy’un lafı uzatması var ki o da sıkmıyor.
Konuşma tarzıyla, gözünün boyasıyla, yüzüğünün taşıyla, kahkahasıyla bir ses sanatçısının ötesinde, adeta bir şov yıldızı da olması dolayısıyla dinletiyor, seyrettiriyor kendisini.
Uzatmayayım, sunucusuyla, yarışmacısıyla, jürisiyle, son günlerin moda deyimiyle gayet "düzeyli" Popstar Alaturka. Suyu çıkmış olan yarışmaların onurunu kurtarıyor denebilir.
* * *
Son programda Ebru Gündeş ile Bülent Ersoy arasında, alaylı-mektepli tartışması yaşandı ki bu da sahici bir tartışmaydı bana göre, reytingleri patlatmak üzere kurgulanmış bir şey değildi. Zaten birkaç hafta önce de ucundan dokunmuşlardı konuya.
Senelerdir yapılır bu tartışma. Fakat ne alaylılar mekteplileri, ne mektepliler alaylıları ikna edebilmiştir. Her türlü tartışmada olduğu gibi yani.
"Eğitim şart" diyor Bülent Ersoy.
Şart elbet. Her dalda, herkes için.
Ama "şarkı söylemek" söz konusu olunca tek başına bir işe yaramıyor. Yetenek de gerekiyor. Zaten bunun içindir ki konservatuvara hukuk fakültesine girer gibi giremiyorsunuz, bir yetenek sınavından geçiriyorlar sizi.
Gerçi Ersoy da "eğitimle karga bülbül olur" demiyor ama "yetenek yetmez" diyor.
Oysa yetenek yetiyor.
Önümüzde örnekleri olmasa bu iddiada bulunamayız elbet. Fakat yüzlercesi gelip geçmişse, artık bizim dışımızda, bize rağmen bir gerçek oluşmuş demektir. Aksini iddia etmeye devam etmek, abesle iştigal olur.
Gündeş, İbrahim Tatlıses’i, Kibariye’yi, Mine Koşan’ı örnek verdi.
Doğru isimler elbet. Ama Sezen Aksu aklına gelmedi herhalde. Bugün eğitimli eğitimsiz bütün sanatçıların, karşısında ceket iliklediği Sezen Aksu da konservatuvarlı değildir. Üstelik sadece yorumcu da değil bestecidir aynı zamanda. Hem de en hasından. Ve ne tesadüftür, o gece yarışmacıların neredeyse tamamı Sezen Aksu şarkısı seslendirmiştir.
Sonra Ajda Pekkan, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Yıldız Tilbe var. Varoğlu var. Yabana atabilir misiniz bu isimleri?
Gerçi Ersoy da tartışmanın sonuna doğru esasında "illaki okulun şart olmadığı, ustaların yanında yetişmenin de eğitim sayıldığı" fikrini savunuyor olduğunun altını çizdi.
Ama o zaman bu tartışmaya ne gerek vardı? Ersoy da çok iyi bilir ki, bu işlerin içine girdikten sonra ister istemez ustaların arasına düşülür. İstemeseniz de eğitim gelir bulur sizi.
* * *
Ben şimdi şiddetle karşı çıkanların yanı sıra bana katılanların çok olacağını düşündüğüm bir fikrimi söyleyeceğim.
Nota bilen şarkıcıların yorumunda biraz duygu eksikliği oluyor.
Nedenini bilmiyorum. Belki de nota bilmeyenler, cahil cesaretleriyle daha iyi oynuyorlar bilmedikleri notalarla, kalbimize dokunuyorlar.
Tıpkı kahverenginin yanına bejin uygun düşeceğini düşünen birinin dokuduğu kilimle, renkleri içinden geldiği gibi kullanan köylü kadının dokuduğu kilim arasındaki bariz albeni farkı gibi. Birlikte düşünemediğiniz iki renk yan yanadır ama sonuç şahanedir.
Ya da bütün çocukların aslında iyi birer ressam olup, renk uyumuyla perspektife falan dikkat edecek yaşa geldikten sonra elleriyle yüreklerinin durması gibi.
Ha, istisnalar yok mudur?
Hem notayı tersten okuyup hem damardan vuranlar?
Olmaz mı? Bülent Ersoy var mesela, Muazzez Abacı var.
Son bir şey...
Armağan Çağlayan’ın dinleyici olmak dışında müzikle bir ilgisi yok. Hatta belki de alaturkanın dinleyicisi bile değildir. Ama yaptığı yorumlara dikkat ediyor musunuz? Nasıl "pat" diye yakalıyor doğruyu, yanlışı...