Hayır siz yine isterseniz pareonuzu bağlayın, taşlı topuklu terliklerinizin üstüne çıkın, halhalınızı takın da... Bir gören olursa gıpta etmez, Balıklı Rum’dan ambulans çağırır ancak, bunu da söyleyeyim.
Sonra ufuk yok burada...
‘Sabunluk’tan ‘süngerlik’e çeviriyorsunuz gözünüzü... Görüp göreceğiniz bu!
‘‘Sabunluk’ nerede, ‘gümüşlük’ün oralarda mı?’ diye soranlarınız olacaktır mutlaka...
Bunu sıcaklara yoracağım, söz!
Siz de benim saçmalamalarım için aynı şeyi yapın lütfen!
Ama ben sıcaktan şikáyet edemem.
‘Sıcaklarla aranız nasıl?’ şeklindeki, dünyanın en anlamlı sorusunu sordu geçenlerde bir taksi şoförü...
Katiyen beklediği cevabı vermedim. Sözüm var zira şikáyet etmemeye... İzmir’in sıcaklarından sonra İstanbul’da sıcaktan yakınmayı şımarıklık saydığımdan...
Aslında soruya muhatap olduğum sırada kaynama noktasına erişmeme tahminen iki derece falan kalmıştı.
Sahi insanın kaynama noktası kaç derecedir acaba?
Yok ama... Şikáyet etmeyeceğim.
Beynimin sulanması sıcaktan değil.
Su aldı benimkisi.
İnsan kısmı 24 saat tepesinden şar şar su akar şekilde yaşamaya programlanmamıştır herhalde...
Olacağı buydu...
Sulanmasa bile yaydı kendini, farkındayım.
MIŞ-MUŞ
Ankara-Paris gerginmiş.
Hayırlısıyla Sümeyye’yi baş göz etsek, Chirac’ı da nikáh şahidi yapsak gevşer mi acaba?
4x4 cipleri erkekler özgüven eksikliğinden alıyormuş.
Cipe değil kadınlara şükretsinler! Ya ‘cipe tav’ kadınlar olmasaydı?