Duşbükü’nden bildiriyorum

EVET, Duşbükü’nden bildiriyorum...

‘Mevsim normali’ budur zira.

Şimdi siz beni keyif için buradayım zannediyorsunuzdur...

Gündüz şezlongda, gece bar taburesinde...

Oysa hayır!

Ben buralara sorun saptamaya geldim.

Saptayıp size aktarmaya...

Bir nevi ‘inceleme gezisi’.

‘Bize ne Duşbükü’nün sorunlarından!’
diyeceksiniz...

Teessüf ederim!

Memleketin her parçası bizim.

Ben de bilirdim daha keyifli köşelere gitmeyi... Tatilimi oralarda geçirmeyi...

Fakat ne yaptım... Kalktım Duşbükü’ne geldim.

Fedakár Pakize!

Sorumluluk peşimi bırakmıyor.

Bu gazetecilik dediğiniz şey böyle bir şey işte!

Hiçbir zaman gevşeyemezsiniz.

Zaten gevşetmezler de.

Nereye gitseniz ahali rahat vermez.

Politikacıya bile ‘Sağlığınıza duacıyız’ derler de gazeteciden ha bire iş beklerler.

Dağın başına çıksanız çobanın biri gelir bulur sizi...

Yazmanızla şıp diye çözülecek bir derdi vardır mutlaka.

* * *

Uzatmayayım, Duşbükü’nden bildiriyorum.

Vallahi gözünüz kalmasın, tatilime nazar değmesin, keyif çattığım belli olmasın diye söylemiyorum hakikaten çok sorun var!

Bir kere çok dar burası...

Hani çişe bile grup halinde gidenlerdenseniz olmaz!

Yalnızlığı seven nesli tükenmişlerden olacaksınız.

İkincisi, teşhir imkánı sunmuyor insana...

Hevesle düzdüğünüz ‘plaj gardırobu’nuz elinizde kalır, söyleyeyim.

Hayır siz yine isterseniz pareonuzu bağlayın, taşlı topuklu terliklerinizin üstüne çıkın, halhalınızı takın da... Bir gören olursa gıpta etmez, Balıklı Rum’dan ambulans çağırır ancak, bunu da söyleyeyim.

Sonra ufuk yok burada...

‘Sabunluk’tan ‘süngerlik’e çeviriyorsunuz gözünüzü... Görüp göreceğiniz bu!

‘‘Sabunluk’ nerede, ‘gümüşlük’ün oralarda mı?’ diye soranlarınız olacaktır mutlaka...

Bunu sıcaklara yoracağım, söz!

Siz de benim saçmalamalarım için aynı şeyi yapın lütfen!

Ama ben sıcaktan şikáyet edemem.

‘Sıcaklarla aranız nasıl?’ şeklindeki, dünyanın en anlamlı sorusunu sordu geçenlerde bir taksi şoförü...

Katiyen beklediği cevabı vermedim. Sözüm var zira şikáyet etmemeye... İzmir’in sıcaklarından sonra İstanbul’da sıcaktan yakınmayı şımarıklık saydığımdan...

Aslında soruya muhatap olduğum sırada kaynama noktasına erişmeme tahminen iki derece falan kalmıştı.

Sahi insanın kaynama noktası kaç derecedir acaba?

Yok ama... Şikáyet etmeyeceğim.

Beynimin sulanması sıcaktan değil.

Su aldı benimkisi.

İnsan kısmı 24 saat tepesinden şar şar su akar şekilde yaşamaya programlanmamıştır herhalde...

Olacağı buydu...

Sulanmasa bile yaydı kendini, farkındayım.

MIŞ-MUŞ

Ankara-Paris gerginmiş.

Hayırlısıyla Sümeyye’yi baş göz etsek, Chirac’ı da nikáh şahidi yapsak gevşer mi acaba?

4x4 cipleri erkekler özgüven eksikliğinden alıyormuş.

Cipe değil kadınlara şükretsinler! Ya ‘cipe tav’ kadınlar olmasaydı?
Yazarın Tüm Yazıları