DÜNYA Kupası başladı. Lakin maçların yayını uyku saatime denk düştüğünden benimle bir ilgisi yok.
Akşam tekrarlarına bakarım. Hem sonucu belli maçı seyretmek daha iyi. Size de tavsiye ederim. Stres yapmıyor. Gerçi niye stres yapsın? Bize ne? Elin adamıyla elin adamı karşılaşıyorlar. Fransızlar babamın oğlu mu? Çinliler dünya ahret kardeşim mi?
* * *
Ama bu sefer biz de varız. Varmışız yani. İlk maçımız da Brezilya'ylaymış. Kesme işaretinden sonra çok garip bir şey çıktı ortaya ‘‘ylaymış.’’ Yanlış mı yazdım ne. Neyse...
‘‘Yeriz be biz onları’’ diyeceğim ama atmış olmayayım. En iyisi maçtan sonra konuşmak. Yenersek zaten ‘‘Vur vur inlesin’’ durumu. Yenemezsek de kabiliyetsizliğimizden değil. Siyasi oyunlar vardır. Yıllarca bir birinci yapmadılar bizi şu Eurovision'da, Brezilya'yı mı yendirtecekler şimdi?
* * *
Memlekette adam kalmadı. Herkes oralarda. Dokuz ay sonra Türk asıllı Koreli bebekler annelerinin kucağında sökün edebilirler. Direnmeyin arkadaşlar. Bakın Emrah yıllarca direndi, sonunda tıpış tıpış çarşıya gidip çocuğa ayakkabı neyim almaya mecbur kaldı.
* * *
Habire ‘‘Aman gelin bizim memlekette yapın’’ diye yırtındığımız bu muydu? Yok yok hatırladım, o olimpiyattı.
Halbuki bu daha altından kalkılabilir bir organizasyon gibi duruyor. Üç beş stadyum yaptırıp birkaç da top temin edeceksin. Hepsi bu. Olimpiyat öyle mi; yüzeni var, atlayanı zıplayanı var, koşanı var, dövüşeni var... ‘‘Ben sırıkla atlıycam’’ diyene sağlam sırık bulup getireceksin falan.
Ringler, havuzlar, minderler, şunlar bunlar. Hem katiyen her şeyi tam olmaz bizim yaptığımız işin. Ya havuzun suyunu koymayız, ya boks eldivenleri adamlara bir numara küçük gelir. Olur yani bir şeyler.
Gözümle görsem her şeyin dört dörtlük olduğunu, inanmam, ‘‘Rüyadır’’ derim. Günler geçse yine inanmam. ‘‘Rüya uzun sürdü’’ derim.
* * *
Kupa zenginleri oluşur şimdi. Anma pulları çıkmış bile. Daha bunun donu var, çorabı var, bardağı, anahtarlığı var.
Güle güle harcasınlar. Gözüm var zannetmeyin. Yok. ‘‘Müteşebbis ol, sen de kazan’’ derler adama. ‘‘Yata yata zengin olmuş kim var, göster’’ bile diyebilirler. Gerçi gösteririm birçok kişi, ama girmeyeyim şimdi oralara.
Aslında bende de var müteşebbis ruhu. Üstüme reklam alayım diyorum. Artık ürünün ismini sünnet çocuğunun ‘‘Maşallah’’ı gibi vücuduma mı sararlar, kıçıma neon mu takarlar, hepsine razıyım. Beni düşündüren kalkıp sokak sokak dolaşma mecburiyeti. Kimse evdeki Yelloz'la Fıstık görsün diye vermez onca parayı bana. Gezeceksin tabii boyuna.
Yalnız ben değil, herkes yapabilir bunu. Yapmalı. Vallahi fukara kalmaz memlekette. Futbolcular alıyorlar biliyorsunuz. Ama doksan dakika. Ben en az on iki saat gezmeyi taahhüt ediyorum. Hem maçı seyreden var seyretmeyen var. Bizim yediden yetmişe, kadın, erkek herkes tarafından görülmemiz söz konusu.
Aslında bir nevi yapıyoruz da bu işi. Herkesin elinde bir poşet var. Üzerinde bir şey yazıyor. Ben okuyorum hepsini şahsen.
Reklam dünyasının harika çocukları bunu düşünsünler bir.
MIŞ-MUŞ
‘‘Aşk+Seks= Sağlık’’mış.
Biliyoruz da... Her zaman en yakın eczane mesafesinde olmadığından...
*
Rahşan Ecevit, ‘‘Çekilmiyoruz’’ demiş.
Çok doğru, hakikaten çekilmiyorsunuz artık.
*
Nez, ‘‘Bende bir enerji patlaması oldu’’ demiş.
Biz bilemeyiz. Bizim gördüğümüz şıngırtılı kuşak bağlanmış kalça patlaması.