Biz hálá ‘Kadın meta değildir’ diye yırtınalım... Üstümüze etiket yapıştırılması yakındır.‘38 beden, esmer, boy 1.70, ağırlık 57, 90-60-90.’
Bakmışsınız ‘Sarışını yok mu bunun?’ diye soruyorlar. Ya da ‘Büyük bedeni?’
‘Memesi büyükler alt kattaki reyonumuzda beyefendi.’
‘Kumralı kalmadı ama depoya bir baktırayım.’
Kimsenin kabahati yok. Yani kadın kısmının kendisinden başka...
İstediğimiz muamele budur!
Yoksa bir dirhem yağ fazlalığı neden bunalıma soksun?
Diyetisyenlik diye bir meslek tavan yaptı. Kimse ‘Aniden sağlığımıza düştük’ demesin. O, işin kılıfıdır. Herkes görüntü peşinde. Zira bir tek bu prim yapıyor.
Eskiden erkek anaları hamamdan gelin seçermiş... Şimdi hamam adeti yok gerçi ama olsa eminim şirketler ‘bayan eleman’a oradan bakarlar. O derece yani.
Nereden aklıma geldi bu konu... ‘Bu sene doğal kadın moda’ diye bir başlık gördüm de gazetede...
Hayır, ‘Bu sene kadınlar doğal görüntüyü tercih ediyorlar’ falan dese... Fakat öyle değil.
Bu sene petrol yeşili, kovboy çizmesi, bir de doğal kadın moda!
Demek durumumuz budur!
Benim merakım bu modaya nasıl uyulacağı. Yani doğallık nereden nasıl temin edilecek...
Yüzü yıkayıp çıkmak var gerçi ama görende şok etkisi yaratmasın?!
Gerçi moda olduğuna göre toptan uyulacaktır ama... Hayır alışkanlıklardan vazgeçmek de kolay değil. Sigarayı bırakmak gibi bir şey bu.
Fakat ucunda demode kalmak var ki Allah korusun!
Gözümüzü dört açıp ‘Cemiyet hayatının önde gelen simaları’nı takip edeceğiz artık... Doğal olmadan da doğal görünmenin bir yolu vardır elbet. Demokrasilerde çare tükenmez!
Öykünmekle olsa...
İspanya’da bir gazetenin ‘Erdoğan, Atatürk’e en yakın adam’ yorumunu duyunca düşündüm de... Bilmiyorum dışarıda İspanya’dan önce yapan oldu mu ama biz bunu hep yapıyoruz. Yani Atatürk’e denk adam bulma işini.
Daha önce Özal için de Atatürk benzetmesi yapılmıştı.
Yeni biri çıkmayagörsün... Hemen bakıyoruz, ‘Atatürk’ olur mu olmaz mı?..
Neyin merakıdır bu acaba?
Dünyaya karşı bir övünme vesilesi aramak olabilir mi?
Hani ‘Bizde öyle sıradan lider yoktur. Gördüğünüz gibi her biri birer Atatürk!’ demek istiyoruz belki.
Ya da Atatürk’le marjinalliği öyle özdeşleştirmişiz ki kafamızda... Kim azıcık çizginin dışına çıksa ‘Atatürk’ oluyor. Ne şekilde çıktığı önemli değil. Misal, şortla asker denetlemek bile olabilir.
Ve öyle kötü durumdayız ki... ‘Atatürk’ ihtiyacı içerisindeyiz. Her çıkana can havliyle ‘Budur inşallah’ diye sarılıyoruz.
Hatta o pırıltıyı görmesek bile adamı gaza getiriyoruz ki bizi kurtarmaya eli mahkum olsun.
Yanlış anlaşılmasın... ‘Atatürk’ten sonra bu memlekete faydası dokunan kimse çıkmadı’ demek istemiyorum. Fakat hiçbir başarı kesmiyor. Ne bizi ne liderleri. İlla ‘Atatürk’ olacaklar.
Ne diyeyim... Öykünmek fena bir şey değil ama öykünmekle olsa...
MIŞ-MUŞ
Abdullah Gül ‘Balkan Seferi’ne çıkmış.
Gidişlerimizi böyle ‘Sefer’ olarak ifade edince neticelerin ‘Hezimet’ de olabileceği kimsenin aklından çıkmasın.
Tarım Bakanı ‘Ben tavuk eti yiyorum’ demiş.
Biz de bunu yiyoruz!
Baykal, Erdoğan için ‘Kendini Arap şeyhi sanıyor’ demiş.
Vaka ağır... Hem şeyh, hem padişah, hem kabadayı, hem Atatürk...