Devlet eliyle lokum

Bu da oturtamadığımız hususlardan biridir. Turistlerin nasıl karşılanacağı hususu.

Oysa bu işler için komisyonlarımız bile var. Her sene toplanırlar... Turisti nasıl canından bezdirelim de bir daha adımını atmasın buraya diye değil tabii. Memnun etmek için.

Bir zamanlar kılıç kalkan ekibi uygun görülmüştü mesela. Fakat zaten adımız çıkmış dokuza inmez sekize, turistlerden gerisingeriye geldiği uçağa binenler olunca vazgeçildi galiba bu uygulamadan.

Daha eskiden ‘şiş kebap’ fırtınası vardı. Havaalanında elimizde şişe dizilmiş etlerle beklemezdik belki ama turistle özdeşleşmişti adeta şiş kebap. Daha buralarda Fransız restoranları falan açılmadığından, yurtdışına gidip gelmek de o zamanlar uzaya gitmekle eş olduğundan, dünyadan bihaber eti şişe dizip pişirmeyi falan maharet sandığımız günlerdi.

*

Uzatmayayım, bu sene lokumla ayranda karar kılmış komisyon. İlaveten Türk kahvesi, ince belli bardakta çay ve boza da var. Bilmiyorum artık hepsini birden mi dayayacaklar turistin ağzına iner inmez... Arkasından antiasit de verecekler mi...

Lokum yeni değil aslında. Şiş kebaptan da eski hatta. Meşhur Mısır Çarşısı çoktan Lokum Çarşısı’na dönmüş durumda. Fakat devlet kararıyla ikram edilmesi ilk defa gerçekleşecek.

Sonra yakalara nazar boncuğuyla Türk müziğinden seçme örnekler var.

Bunlar komisyon kararıyla yapacaklarımız. Üstüne bir de her birimizin misafirperverliğini koyun... Hani misafiri kusturmadan bırakmama geleneğimizi... Sonra misafirperverlikten çatlayan erkeklerimizi... Turistin kadın kısmıyla yakından ilgili... Hani ‘varsa bir ihtiyacınız emrinize amadeyiz’ şeklinde... Hatta kızlar belki çekinir de söyleyemezler düşüncesiyle sormadan direkt ihtiyaç giderme işine girişenler...

Sonra esnafımız, şoförümüz var. Turiste ‘Aramızda paranın lafı mı olur, senin paran benim param’ samimiyetiyle yaklaşan...

En son su dökülecekmiş turistin arkasından.

Onlar bunun ne demek olduğunu bilmez tabii. ‘Çabucak git dön inşallah’ manasına geldiğini... Yoksa ‘Hiç olmazsa buna direnelim’ diyebilirlerdi.

*

Aslında bu yaptıklarımızın hiçbiri fazladan bir şey değil. Yani komisyon kararına falan gerek yok. Bizde kendiliğinden karşılama-uğurlama geni var zaten.

Annem mesela... Bakkalın çırağı günde dokuz kere gelse kapıya ‘Hoşgeldin yavrum’ der. Arada arkasından su döktüğünden bile şüphe ediyorum. Çocuğun habire gidip gelmesinden.

Diyeceğim, yüksünmeden yaparız.

Ama insan karşıdan aynı muameleyi göremeyince üzülüyor. Biz de yurtdışına gidiyoruz. Bilmiyorum sizi karşılayan oldu mu oralarda hiç?.. Beni kimse takmadı bugüne kadar. Hani yerine göre bir parça peynir, çikolata falan soksunlar ağzımıza iner inmez... Hiç olmadı.

Ya da misal Avusturya’da Devlet Vals Topluluğu gelsin vals yapsın havaalanında... Hiç görmedim.

Üzülüyor insan haliyle!

MIŞ-MUŞ

ABD’nin ünlü turizm dergisinin Görülmesi Gereken Kentler listesinde İstanbul 7. sıradaymış.

Biraz da ibreti alem için olabilir.

Obez kadın obez erkekten daha zindeymiş.

Bu konuda bile yarış içerisindeyiz, anlayın artık!

Bir Parkinson ilacının yan etkisi seks bağımlılığıymış.

Buna ‘yan etki’ demezler ‘son gürlüğü’ derler.

Abdullah Gül’e İngiltere’de fahri doktora unvanı verilmiş.

Biz de Erdoğan’a, bu ara Türkiye’ye yolu düşmüşken ‘fahri vatandaş’ unvanı mı versek acaba diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları