Öğretmen dediğin, gülmez, ağlamaz, acıkmaz, uyumaz, sevişmez, çişini bile yapmazdı.
Ne yapardı peki öğretmen?
Durmadan ilim irfan düşünürdü!
Ve aklımca, bizim gibi insani duygu ve düşüncelerle donanmış olanlara çok kızardı!
Okul sınırları içindeyken, bizler de orada ilim irfan için bulunduğumuzdan mesele yoktu. Fakat okul dışında onlardan birine rastladığımda kendimi böcek gibi hissederdim. Çünkü ben o sırada hayatın içinde, misal dondurma yalamakta olan bir faniyken, o hálá "insanüstü varlık"tı.
Yalnız ben değil, bütün arkadaşlarım aynı düşüncedeydi tahminimce.
Epey sürdü bu böyle. Ta ki bir gün öğretmenimi manavdan domates alırken görene kadar.
Nasıl yani?!
Öğretmenler de domates yiyorlardı öyle mi?
Hatta pırasa pişiriyor, belki eve gidince terlik bile giyiyorlardı!
Tamam, şimdiki çocuklarla mukayese edildiğimizde biraz saf olduğumuzu kabul ediyorum ama o günkü öğretmenlerin de şimdikilerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu, bu da var. Bizimkiler kendilerine özellikle "insanüstü varlık" süsü verirlerdi. Hakikaten ders dışında bir hayat belirtisi göstermezlerdi. Benimle aynı kuşaktan olanlar ne dediğimi anlamışlardır.
* * *
Neticede öğretmenlerin de sıradan insanlar olduğunu anladım anlamasına da "Huylu huyundan vazgeçmez" mi desem yoksa "Saflık kalıcıdır" mı, bu defa devlet büyüklerimiz için aynı şeyi düşünmeye başladım.
Evde bile kravatlarını çıkarmaz, asla pijama giymez, ayakkabılarını dahi çıkarmazlardı. Çünkü insan pijama-terlikle gevşer, memleket meselelerinden uzaklaşabilirdi! Hem pijama laubali bir kıyafetti, memleket meselelerinin ağırlığıyla bağdaşmazdı!
Bu da epey sürdü.
Ta ki Özal, bir otel odasında, altında pijaması, üstünde az önce yediği yumurtanın izlerini taşıyan fanilasıyla gazetecilerle sohbet edene kadar.
O gün bugündür bilirim ki devlet büyükleri de bizdendir. Arada bir tek Sezer "nostalji" yaptırmıştır, o kadar!
Fakat yine de derinlerde bir yerde, "bazı konularla" ilgili bir "kondurmazlık" durumu vardır bende. Onun için, mesela Gül, AB, ABD, Irak falan dediğinde değil ama lafa "Hayrünnisa Hanım" diye başladığında kulaklarımı dikerim.
Geçenlerde yine diktim nitekim.
Gerçi elbet umduğum çıkmadı fakat yine de düşüncelerimi teyit eden bir şey yakaladım sayılır.
Şöyle diyordu Gül:
"Hayrünnisa çok kitap okur. Bazen takılırım ’Çok okuyorsun’ diye, kızar ’Kıskanıyorsun’ der."
Şimdi soruyorum size, bugüne kadar eşlerinizle on milyon kere cilveleşmişsinizdir muhakkak fakat bir keresinde bile buna kitap vesile olmuş mudur?
Devlet büyüklerimizin "insanüstü" olduğunu düşünmekte haksız mıyım, bunu da sorarım?
MIŞ-MUŞ
Meclis’in gözde mücevheri inciymiş.Erkekler arasındaysa "küçük parmakta taşlı yüzük" olduğunu tahmin ediyorum.
Yaşar Nuri Öztürk’ün lideri olduğu HYP ile Yaşar Okuyan’ın lideri olduğu Hür Parti birleşmiş."Bir Yaşar’ın nesi var" diye düşündüler zahir!
Erkekleri de doğuma girmeye mecbur kılan yasa çalışması başlatılmış.Amaç "tövbe ettirmek suretiyle nüfus planlaması" herhalde.