Bana Pepsi'yle Coca Cola'yı ayıramayanları tavlayabilir gibi geldi. Ama sıkı Coca Cola'cıları...
Iıh.
Ekşimsi mi desem...
Yuttuğunuz anda tadı damağınızdan uçup gidiyor mu desem...
Ne bileyim, bilmeden içsem ‘‘Bu colada bir tuhaflık var’’ derim işte.
Ama tam da emin değilim.
Adından tırsmış olduğum için psikolojik olabilir eleştirilerimin nedeni.
‘‘Cola Turka’’ ne demek?
‘‘Türk kolası’’ysa... Türk bayrağına canımız feda ama Türk kolası, Türk peyniri, Türk makarnası... Biraz suyu çıkmış olmuyor mu milliyetçiliğin?
Türk ádetlerine, alışkanlıklarına uygunluksa vurgulanmak istenen, şerbeti kutulasaydınız o zaman. Elálemin colasını değil.
‘‘Ülker Cola’’ olamaz mıydı şunun adı?
Reklamından da anlaşılıyor ki hepimizin içinde gávura kim olduğumuzu gösterme isteği yatıyor. Bir zamanlar kot pantolon reklamı vardı buna benzer. Bir şaşırtma, mat etme, dize getirme durumudur gidiyor.
Ama ne diyeceksiniz...
‘‘Hayal de mi kurmayalım?’’
‘‘Reklamlarda olsun alt etmeyelim mi şu adamları?’’ diye sorabilirler.
Hayır, komik oluyor da biraz...
Sen kalk adamların yaptığı şeyin tıpatıp aynısını yapmak için çabala, sonra da karşılarına çıkıp ‘‘Gördünüz mü dünyanın kaç bucak olduğunu’’ tavrı takın. Şimdi o reklamdaki Amerikalı bir yudum alsa Cola Turka'dan, ‘‘A, evet bizim colayı taklit etmeye çalışmışsınız’’ dese, mosmor olmaz mı bizim şişman?
Cola Turka'dan sonra gelelim alaturka bir evlilik hadisesine...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iki isimli oğullarından ikincisini de evlendirmek üzere harekete geçmiş.
Çocukların isimlerini tutamıyorum aklımda. Oysa Özal'ın değil çocuklarını, gelinlerini, damatlarını, torunlarını, yeğenlerini sular seller gibi bilirdim. Bunama dönemine mi girdim, yoksa kabahat çocuklarına İspanyol asilzadesi gibi isim takan R. Tayyip Erdoğan'da mı bilmiyorum. Kızlarınınkine de dilim dönmüyor.
Neyse konu bu değil.
Ayrıca iki isim fena olmuyor. Kafadan bir oturaklılık katıyor insana. Mesela benim ismim sade Pakize yerine Pakize Fazilet Suda gibi bir şey olsaydı inanıyorum ki şu medya dünyasında daha itibarlı bir yerim olurdu.
Uzatmayayım, benim takmış olduğum husus gelin adayının yaşı. 1986 doğumluymuş Reyyan.
Bakın yine araya girip isimlere döneceğim mecburen. Şu AKP iktidarında bugüne kadar duymadığım isimleri duydum. İşte Reyyan mesela... Kardeşleri de Revha ve Ravza. Hiçbir işe yaramasa bu iktidar, isim haznemizi genişletti.
Artık sadede geliyorum.
Kızcağız 17 yaşında bir çocuk. (Evet, erkekler 'ofşşş' şeklinde garip sesler çıkaradursunlar, 17 yaşında birinin çocuk sayıldığını iddia ediyorum.) Yasalar da izin vermiyor zaten. Babasının imzasıyla evlenebilecek.
Hayır ortada ‘‘evlenmezsek ölürüz’’ dedirten bir aşk falan olsa bir derece... Görücü evliliği olacakmış. Sanki kız kıtlığı vardı memlekette, buluna buluna kemiklerinin gelişmesi tamamlanmamış bir çocuk bulundu.
‘‘Evlenmelerine ne hacet, 17, hatta 14-15 yaşında kızların nasıl yaşadıklarını biliyoruz’’ diyeceksiniz... Onların 30'una varmadan bedensel ve ruhsal olarak uğradıkları çöküntüyü de biliyorsunuzdur o zaman. Bilmiyorsanız bir anlatırım size. Hem evlilik başka yük, başka bir sorumluluk.
Diyeceğim Başbakan'a yakışmadı. Anadolu'ya kötü örnek oldu.
MIŞ-MUŞ
New York'taki fuhuş çetesinin başı bir Türk kadınıymış.
Pazarladığı kızlar Amerikalıysa biz Cola Turka'cılar gurur duyarız bununla.
*
Çiller de Yüce Divan yolundaymış.
Başında ‘‘Yüce’’ var ya... Tansu Hanım iyi bir şey zanneder şimdi bunu.