Çocuk paylaşımı!

"ANA-baba olabilmek için sınavdan geçmek gerekse keşke" desem saçmalamış mı olurum?

Kimsenin elinden üreme hakkı alınamaz tabii. Fakat "bir insan yetiştirmek" gibi dünyanın en büyük sorumluluğunu yüklenmek için ehliyet gerekmemesi sizce de tuhaf değil mi?

Çocuğun hangi okula gideceği, alt tarafı matematiği hangi öğretmenden öğreneceği bile bunca önemliyken...

Peki çocuklar çok zarar gördüğünde ana-babanın karşısına çıkacak bir kanun da mı yok?

Zararı sadece fiziksel şiddet mi verir?

Şu Tuğba Altıntop’la Rafet El Roman’ın durumu size de "Yeter artık!" dedirtmiyor mu?

Ben hakikaten müdahale etmek istiyorum. Sarsmak istiyorum ikisini de.

Nasıl bir aşk-nefret ilişkisiymiş bu ki zaman da çare olamadı.

Hangi duyguysa insanı karşı tarafla bu kadar didişmeye iten, yıllar geçtikçe yok olur hani... Unutur, yumuşar, törpülenirsiniz.

Fakat bu ikisine, özellikle Rafet El Roman’a işlemiyor.

Çocuklarını çok sevdiklerinden de şüpheliyim artık.

Sırf onlar değil, çocukları paylaşamayan bütün ana-babalar...

Kendilerini seviyorlar daha çok.

Öyle güçlü ki egoları, öyle önemli ki galip gelmek... Çocuklarını düşünemeyecek kadar.

Yani bana öyle geliyor ki, mesele "Çocuğumun benim yanımda büyümesi daha doğru" ya da "Ben daha çok seviyorum" değil. Hoş, bunlar da saçmalığın dik álásı ama esas mesele karşıdakini yenmek. İntikam almak.

"Yok, bu mücadele çok sevgiden" derseniz, "Keşke ana-babalar az sevseler çocuklarını" diyesi geliyor insanın. Böyle marazi sevginin çocuğa bir faydası yok zira.

* * *

Ana-baba olmanın iki aşaması var bana göre.

Birincisi biyolojik ve çok önemli değil. Yani üreme sisteminizde bir problem yoksa, ki onun da her türlüsü aşılıyor artık, ana-baba olabilirsiniz.

Kadınla erkeğin esas ana-baba olduğu bir nokta var ki bırakın çocuğun bugününü düşünmeyi, kırk sene sonra gözünde oluşacak yaşı bile göz önünde bulundurmayı gerektiriyor.

Bu konuda Hülya Avşar’ı alnından öpmek lazım. Gerçi zaman zaman fazla abartıyor ama yine de...

Mesela adım gibi biliyorum ki Zehra’nın bugün için olmasa bile önündeki yıllar boyunca bir kardeş sevgisi, sıcaklığı, desteği yaşayacağı düşüncesiyle için için seviniyordur Feraye’nin hamileliğine.

Bırakın Zehra’yı doğacak bebekten uzak tutmayı, onu sevdirmek için elinden geleni yapacağına eminim. Tanırım Hülya’yı.

* * *

"Pişti"
programında Reha Muhtar’ın, Rafet’le Tuğba’ya, çocukları pay etmelerini önermesine ise ne diyeyim bilemiyorum.

Ha, aslında çocuklara "Evlilikte edinilen mal" gözüyle bakan ana-babalar için malı (!) eşit olarak ikiye bölmek mantıklı tabii.

Sevgili Reha Muhtar, çocuklar yine güme gitmiş oluyor, bunu ne yapacağız?

Hatta sürmekte olan durumdan daha beter bu dediğiniz.

Aldıkları yaraya rağmen "Annemle babam bize sahip çıkmak için yarıştılar" diye düşünmeleri ihtimali varken, çocukların paylaşılması halinde, bir tarafta kalan, öteki tarafın kendisini değil de kardeşini tercih ettiğini düşünmez mi ömrünce?

Birbirlerinden kopuk büyümeleri de cabası.

Beyaz ne güzel söyledi... "Üç çocuk olsa nasıl pay edeceklerdi?"

Dördüncüyü yapıp, iki iki paylaşırlardı herhalde!

MIŞ-MUŞ

ABD, Ay’a mermi saplayacakmış.

Aslında bu işi biz daha iyi beceririz.

Kadınlar 15 dakikada bir vücutlarını düşünüyorlarmış.

Son zamanlarda dillerden düşmeyen "Düşünceyle çağırma" hadisesini deniyoruz; bakalım düşüne düşüne Deniz Akkaya olabilecek miyiz?
Yazarın Tüm Yazıları