Hatırlarsanız, geçenlerde, erkeklerin 55 yaşında durulduğunu, artık bu yaştan sonra eşlerini aldatmadıklarını ortaya koyan bir araştırma sonucunu naçizane yorumlamıştım. Daha doğrusu nedenlerini yüksek sesle düşünmüştüm.
Tepkiler geldi haliyle. Birbirine benzemeyen... "Erkek durulmaz"dan tutun da "Erkek aldatmaz"a kadar.
Bir tanesi ilginç geldi bana.
Bilmediğim bir şey mi söylüyordu?
Hayır.
Tam tersine, ezberimin altını çiziyordu.
İlginç olan da buydu zaten. Çünkü o bir erkekti ve ilk defa bir erkek "günahımızı alıyorsunuz" demiyordu.
Adını vermiyorum okurumun. Öyle bir talebi yok gerçi, ama ne olur ne olmaz, eğer evliyse evliliğini tehlikeye atmayalım.
"55 yaşında kadınların hepsinin aynı olduğunu anlar" demiştim yazımda. Bakın buna ne diyor okurum:
"Sayın Suda siz nasıl olur da tüm kadınların aynı olduğunu söylersiniz! Bence her kadın ayrı bir dünyadır. Farklı çiçeklerin formuna bürünmüş olarak biz erkekleri çekim alanına sokar. Dolayısıyla keşfedecek o kadar çok dünya-çiçek var ki sonu gelmiyor."
Nasıl?
Tipik "erkek" değil mi?
"Ayrı bir dünya"da kalsaydı bir diyeceğim yoktu fakat "çiçek" dedi mi...
Bakın "çiçeksever"se bir adam, hemen kaçacaksınız. Aynı anda hem gül hem sümbül olamayacağınıza göre...
Devam edelim...
"Evet, (maalesef) belli yaşta olan bir erkek olarak, performansta kayıplar olduğunu kabullenmek zorundayım. Gene de sarıldığım her yeni kadın henüz yaşamakta olduğumu müjdeliyor bana.
(...)
Bazen bir kadının kokusu, bazen bir bakışı, bazen gülüşü, bazen ağlayışı ve de kuşkusuz dokunuşu farklıdır bir diğerinden. Farkı yakalayabilmek hüner ister."
Anladınız mı arkadaşlar, neden gidiyor "sizinki"?
Erkeği elde tutmanın formüllerini sıralarken bundan hiç söz etmediler size di mi?
Oysa formül bir tane!
Yeryüzündeki bütün kadınların bakışına, gülüşüne, ağlayışına mani olacaksınız!
Fakat hüner müner gerekmiyor. Yahut herkes hünerli. Farkı fark etmeyen yok!
Ama ben yine de son kertede bütün kadınların aynı olduğunu iddia ediyorum. Gülüş, bakış, koku... Bu farkları hükümsüz kılan bir ortak nokta çıkıyor ki sonunda ortaya... Ne olduğunu söylemem, hemcinslerim keser beni!
Erkek evlilikte neden başarısız
Birbaşka erkek okurum da erkeklerin evlilikte neden başarısız olduğunu öğrenmek istiyor. Kendisi biliyormuş nedenini de benim fikrimi merak ediyormuş. Sınav sorusu gibi bir şey yani...
Dur bakalım geçecek miyim sınıfı?
*
Kadın, evlenince gerçekten "ev"leniyor.
Ve kadın bağlanan bir yaratık.
Tabağına, çanağına, halısına, vazosuna, masa örtüsüne, tuzluğuna, süpürgesine de bağlanıyor. Kocasına bağlandığı kadar.
Erkeğin bir televizyonu bir de yatağı var. O kadar. Ve bu ikisi annesinin evinde, bekár evinde, arkadaşının evinde yahut otel odasında da aynı. Pek farklılık göstermiyor. Erkeğin bağlayanı az, hatta yok yani.
Kısacası kadın zor, erkek kolay gidiyor.
*
Erkek her zaman "çöpsüz üzüm". İsterse 10 çocuk babası olsun. Çocuklar kadının çünkü. Siz hiç parayı bastırıp giden anne duydunuz mu?
Erkeğin gözündeyse çocukların bir bedeli var. "Nafaka", "tazminat" her neyse, bastırıyor parayı, vicdanı rahat, gidiyor.
Kadın da razı buna. Çoğu zaman değeri o biçiyor. "Ver parayı git" diyor.
*
Sonra "kışkırtma" var.
Erkek habire dışarıdaki kadınlar tarafından kışkırtılıyor.
Evli kadını kışkırtan erkekse pek az.
*
E, emsal de çok...
*
Erkekte üstüne aldığı işi sonuna kadar götürme sorumluluğu kadına kıyasla pek gelişmemiş de olabilir.
*
Yahut bakınız "Çiçekseverse bir erkek" başlıklı yazı!
Benim aklıma gelenler bunlar sevgili okurum.
MIŞ MUŞ
Æ Fahriye Evcen, Özcan Deniz’in evine taşınmış.
Aman bornozuna sahip çık Fahriye! (Olayı bilenler bilmeyenlere anlatsın)
Æ Yapılan bir araştırmaya göre kadın yöneticiler erkeklerden daha az maaş alıyormuş.
Hiçbir suç cezasız kalmaz!
Æ İzmir’de vatandaş temiz su kuyruğundaymış.
Bunlar iyi günlerimiz; korkarım pis su için kuyruğa gireceğimiz günler yakındır.