Paylaş
Trabzon'dan İlker Yazıcıoğlu,
Bir Mış-muş'da Karadenizlilere takıldığım için fena halde içerlemiş. O güne kadar severek okuduğu yazılarımı artık okumuyormuş. Sadece özür diler miyim diye şöyle bir göz atıyormuş.
Birincisi, bunu iyi ki bildirdin bana İlker'ciğim; yoksa ‘‘Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok’’ durumuna düşecektik.
İkincisi, Karadenizlilere atfedilen fıkraların mucidi ben değilim ama sen illa bir günah keçisi arıyorsan başımın üstünde yerin var.
Üçüncüsü, ‘‘Bu küçük mektubu büyük zarfa koymamın amacı dikkat çeksin ve size ulaşsın diyedir. Umarım beni de bu düşüncemle salak (!) yerine koymazsınız’’ diyorsun. Hergün onlarca mektup alıyorum; hiçbiri büyük zarfta değil ama bana ulaşıyor. Ancak sen yine de iyi yapmışsın; gönderdiğin mektupla zarfın ilişkisi herkesinki gibi sıradan olsaydı Temel Abi'n seni affetmezdi.
Dördüncüsü, gazetecilerin nasıl emekliye ayrıldığını anladım. Bir yazınıza doktorlar alınıp artık sizi okumaktan vazgeçiyorlar, öteki yazınıza öğretmenler, ötekine politikacılar, ötekine Karadenizliler derken hiç okurunuz kalmayınca otomatikman emekli oluyorsunuz.
Beşincisi, ona dokunma, buna dokunma ne yazacağız biz? Hep havadan sudan, hep havadan sudan... Olmaz ki ama.
* * *
Ankara'dan Ayşe Özgür
Çok güzel şeyler yazmışsın, çok hoşuma gitti ama en çok yazılarımı çantanda gezdirdiğine sevindim. Gezdir hayatım. Herkese okut. Ben de ilk zamanlar gezdiriyordum; önüme gelene ‘‘Okudunuz mu?’’ diye soruyordum, okumamışlarsa çıkartıp okutuyordum. Sonra baktım alay mevzu oluyorum, vazgeçtim. Şimdi ‘‘Bu haftaki yazınız çok güzeldi’’ diyene ‘‘Yok canım’’ demeyi bile öğrendim. İnandığım bu değil ama söylenmesi gerekenin bu olduğunu biliyorum artık.
Bir gün buluşmamız hiç de hayal değil. Sizin yanaklarınızdan, adaşım annenizin ellerinden öperim.
* * *
İstanbul'dan Ayten,
Mi acaba? Yoksa Aytül mü? Şık bir imza ancak okunmuyor.
18 yaşında olduğunu ve yazar olmak istediğini belirtiyorsun. Tabii olursun. Ama bekleyeceksin. Öyle ha deyince yazar olunmaz. Bak bana! Kaç yaşıma kadar bekledim. Bu işin sırrı sabretmekte. ‘‘Sabırla koruk helva olur’’ derler, doğru. Yine bak bana! Şarkıcıyken yazar oldum. Sırf sabırla.
Kitap yazmayı düşünüyor muyum? Şimdilik düşünmüyorum ama gazetede yazdıklarımı kitap haline getiriyorum. İki sene önce ilki çıkmıştı ikincisi de yolda. Çok yakında ‘‘Kitabım çıktı aldınız mı?’’ diyebileceğim yani.
* * *
Antalya'dan Belma Bodur,
Mankenlerin ‘‘Hoş ve boş’’ oldukları fikrine katılıyorum. Herkes de katılıyor. Kime sorsam aynı fikirde. Lakin ne hikmetse bu ‘‘Hoş ve boş’’ gençler habire yükseliyorlar. Demek ki ‘‘Hoş ve boş’’ olmak prim yapıyor bu memlekette.
Bir de aklıma şu geliyor. Bunlar Cumhuriyet'in hangi yıl ilan edildiğine ya da Atatürk'ün ölüm tarihine doğru cevap verseler o malum programlar nasıl oluşacak? Yani bir danışıklı döğüş durumu var gibi görünüyor. Şaşmamak lazım. Bir takım insanların düsturu ‘‘Ortalıkta görünelim de ziyanı yok aptal görünelim’’ olduktan sonra...
Benden sana tavsiye onlara pek takma kafanı. Bataklıkla sinek misali; sineklere kızmanın faydası yok lakin bataklığa istediğin kadar kızabilirsin.
* * *
Ankara'dan Hakan Tok,
Önce estağfurullah, benim değil Allah'ın kulusunuz. Beyanınıza göre 31 yaşındasınız lakin hissettiğiniz yaş daha yukarılarda bir yerlerde olmalı. Dilinizden öyle anladım.
Tavsiye ettiğiniz internet sitesine girip yazınızı okuyacaktım ama vazgeçtim. Sizi okuduğum taktirde bir yerlerinizin neşe ve keyiften tavana vuracağını belirtmişsiniz; işte buna gönlüm razı olmadı. Kıçınız vursa tavana hadi neyse, maazallah kafanız vurabilir. Sitenin sizin gibi kıymetli bir yazarını kaybetmesine vesile olmak istemem.
Benden mahrum bir şekilde sürdürmek durumunda olduğunuz yazı hayatınızda başarılar dilerim.
Mış Muş...
Banu Alkan para basmaya başlamış.
Yıllarca besleyip büyüttüğü memeleri süt vermeye başladı.
Hasan Mezarcı kendisini mesih ilan etmiş.
Deliliğin güzel yanı bu; mücadele falan gerekmiyor, olmak istediğin her neyse ilan ediyorsun, olup bitiyor.
Pide şişmanlatmıyormuş.
İmza,Pideciler Dayanışma Derneği.
İstanbul'da 19 firma amonyaklı ve bakterili su satıyormuş.
Anlayacağınız gidiciyiz; ‘‘Et’’ten olmazsa ‘‘Su’’dan.
TBMM Başkanı İzgi'nin eşi ‘‘Ömer taş gibi ülkücüdür’’ demiş.
Eşi ‘‘Taş gibi’’ diyorsa taş gibidir.
Bilgi Form adlı şirket bilimsel yolla eş buluyormuş.
Yani ileride adama ‘‘Sen bana göre değilsin Necati’’ deme şansınız yok. Bilim yanılmaz.
FAKS : 0 212 6770435
Paylaş