Can hálá boğazdan geliyor olabilir

SON günlerde, şu aşağıdakilerin pek de doğru olmadığı sizin de aklınızdan geçiyor mu?

"Az ye sağlıklı yaşa!"

"Şişmanlık, hastalıklara davetiye çıkarmaktır!"

Benim "yok yav?" diyesim geliyor artık.

Zira "zayıf" Ecevit gidiyor, "şişman" Demirel turp gibi maşallah.

Yoksa çocukluğumuzda belletilen canın boğazdan gelir olması hali mi doğru olan?

Zayıflık bizim için mi, yoksa son yıllarda oluşmuş bulunan "zayıflatma sektörü"nün küpü için mi faydalı daha ziyade.

Kimse alınıp gücenmesin ama Ecevit’in durumundan sonra kalbimi bozdum ben de.

Kilosu, çocukluktaki kilosunun neredeyse sadece üç-beş kilo üstünde...

Ömrünün hiçbir döneminde göbek yaptığını gören yok.

Bir kebapçıdan çıkarken çekilmiş bir fotoğrafına rastlamadık...

Bırakın kebapçıyı, bir davette bir şeyler atıştırdığını görseydik...

Adamcağız yemedi, içmedi, iki bisküviyle gününü geçirdi.

Geçen gün bir gazetede eşiyle piknikte çekilmiş bir fotoğrafını gördüm, önlerindeki masa bomboştu. Kuru köfteden falan vazgeçtim, hani dekor niyetine boş bir bardak dursa... O bile yok.

Fakat neticeyi görüyoruz.

Diyeceksiniz ki, "81 yaşına kadar gelebilmeyi yabana mı atıyorsun? Üstelik az yiyip ince kalarak sonsuza kadar dünyaya kazık kakılacağını vaat etmiyor kimse".

Haklısınız.

Haklısınız da Ecevit’in uzun süredir sağlığının bozuk olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani son senelerdeki hali, şu anda bulunduğu koma halinden sadece biraz daha iyiydi, o kadar.

* * *

Gelelim Demirel’e.

Kendisini incecik gören oldu mu hiç?

Zaman zaman gazetelere konu olan kahvaltı sofralarını hatırlarsınız...

Kafam kadar tereyağları...

Reçelleri, balları, kaymakları...

Güniz Sokak’taki evinin karşısında bir kebapçının bulunması bile tesadüf değil bana göre... Niye kimse kalkıp Ecevit’in evinin karşısına kebapçı açmayı akıl etmedi?

İnsanın aklına, gazeteyle derginin yanında bisküviyle sakız satılan bir büfe açmak gelir ancak!

Diyeceğim, yeme içme timsali Demirel ile açlığı çağrıştıran Ecevit’in arasındaki sağlık farkına bakar mısınız?

Gerçi son yıllarda Demirel’in de doktor kontrolünde yiyip içtiğini duyuyoruz, fakat sağlıklı beslenme arasındaki ilişkinin temellerinin çok önceden atıldığını da biliyoruz.

Şimdi uzmanlar, "Az yemek önemli değildir, azın doğru seçilmiş gıdalardan oluşması önemlidir" diyeceklerdir biliyorum.

"Zayıflık her hastalığı defeder diye bir şey yok" diyenler de olacaktır.

Fakat ne yapayım ki Ecevit’in hastalığını duyduğum ilk anda aklıma bu memleketi çok sevdiği geldiyse, ikinci saniyede de şu zayıflık hadisesinin safsata olabileceği geldi.

Ve ben düşünmeden aklıma geliverenlere çok inanırım.

MIŞ-MUŞ

Erdoğan ile Baykal "ıvır zıvır" polemiğine girmişler.

Yakışır.

İtalya’nın eski Başbakanı Berlusconi, Erdoğan’a yazdığı mektupta "Mutlaka döneceğim" demiş.

Fakat dönüp de dostların bırakıldığı yerde bulunamaması durumu da var.

Türban sorunu Başbakan’ı Berlin’de de bırakmamış.

Ben artık olaya iyi tarafından bakıyor, "Başka hiçbir derdimiz yok çok şükür!" diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları