Kadına değer vermediklerinden şikáyet edersiniz bir de...
Sorarım size, hangi devirde kadın bu kadar "önde" oldu?
Manşetlerden indiği mi var?
Başının örtüsüyle...
Kocasının dayağıyla...
Çifter çifter kumasıyla...
Daha ne yapsın adamcağızlar?
En son, yere yarı uzanıp tek bacağını kıvırarak verdiği artistik pozlarıyla (neden sahi?) tanımış olduğumuz işkadını mesela... Kadıncağız yıllarca kimbilir nasıl çalıştı, didindi, "gerildi", lakin kendini göstermesi yine bu beyefendilerden biri sayesinde gerçekleşti.
Yine sorarım size...
Hangi başbakan piyasalardaki hareketliliği değerlendirirken, dalgalı kuru anlatırken kadınları getirip en ön sıraya oturtmuştu?
Gerçi kadınlar sıradan kadın değil, hepsi çiftçi. Yani kurun iniş çıkışıyla olmasa da tarladaki verimin iniş çıkışıyla alákaları var. En önemlisi hepsinin başında başörtüsü var.
Neredeydi bu kadınlar bugüne kadar?
Kimsenin aklına gelmedi bulup getirmek ama bu hükümetin geldi işte!
Buldunuz da bunuyorsunuz arkadaşlar!
Bir yandan mankenler de baktılar gazete manşetleri aslanın ağzında... İyice soyundular. Altın Kelebek ödül töreninde "Ne kadınlar gördüm, elbiseleri yoktu!"
Siz de zaten ertesi gün gazetelerde, önden, arkadan, aşağıdan, yukarıdan, yandan çekilmiş fotoğraflarını gördünüz.
Ne diyeyim, ikisinin ortası kadına hasret kaldık.
Adam atla çıkıyor!
Kızmak mı lazım...
Gülmek mi...
Yoksa kusmak mı...
Bilmiyorum duydunuz mu, 34 yaşında bir mühendis "at"la çıkıyormuş!
Gerçi şimdi "çıkmak" denmiyor, "aşk yaşamak" deniyor.
Ne tuhaf!
O zaman aşk vardı ama çıkılıyordu, şimdi aşk yok ama aşk yaşanıyor.
Neyse... Konumuz bu değil.
Konumuz, bir insanoğlunun bir atla olan beraberliği!
İlk defa olmuyor elbet, hayvanla insanın yakınlaşması... Anadolu’nun birçok yerinde erkek çocuklarının buluğ çağında, hatta daha sonraları da komşunun kızından daha çok komşunun eşeğiyle alákadar olduğunu biliyoruz.
Fakat ben böylesini ilk defa duyuyorum.
Ve durumu sözkonusu adamın atla "çıktığı" şeklinde değerlendiriyorum.
Nedenine gelince...
Yalnız bir dakika! Bilmeyenler için olayı kısaca anlatayım.
34 yaşında bir mühendis, tatil için geldiği Bolu-Abant’ta, kiraladığı ata tecavüz ederken yakalandı.
Buraya kadar her şey normal. Yani "anormalliğin" kendi içindeki "normal seyri"nden bahsediyorum.
İlginç olan, adamın aynı ata dadanmış olması. On beş gün arayla ikinci kiralayışıymış aynı atı. Onca atın içinden ısrarla aynı atı istemiş. At sahibinin de dikkatini çeken bu olmuş zaten. İşkillenince takip etmiş ve suçüstü yakalamış adamı.
Tecavüzcü için bir sürü şey söylemek mümkün.
"Sapık" diyebilirsiniz...
"Eskiden kalma bir alışkanlık herhalde" diye düşünebilirsiniz...
Fakat ikincide herhangi bir atı değil de aynı atı istemesine ne diyorsunuz?
Ben "adam bu atla çıkıyor! diyorum!
Belki bir hayvansever olarak atın onurunu kurtarmak isteyişimden...
Ve bu olayda, yine bir hayvansever olarak, bir sorumluluğum var mı diye düşünüyorum. Habire "Hayvanları sevin" diye diye... Adam da "Baş üstüne!" dedi belki!..
MIŞ MUŞ
AKP yönetimi, eşini döven vekile "tüzükte yok" diye ceza vermemiş.Dayağa ihtimal vermediklerinden mi yoksa verdiklerinden mi koymadılar tüzüğe, orası belli değil.
"En İyi Halk Müziği Kadın Solist" ödülünün Yıldız Tilbe’ye verilmesine Belkıs Akkale çok kızmış.Bu da yeni trend, kimse kimsenin ödülünü beğenmiyor.
Ecevit’le Karayalçın solda birleşmeyi görüşmüşler.Arkadaşlar, bu sol yollar önce birleşmemiş miydi? Ne oldu o birleşmeye?
Kadınlar yaşlandıkça uykuları azalıyormuş.E, normaldir. Bir kadın için bundan büyük "felaket" mi vardır uykusunu kaçıracak?