Bu rüzgár yaprak dökmez

Sizi bilmem, ben bitmişim arkadaşlar!

Artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor, üzmüyor. İçim sızlamıyor kolay kolay.

Tüm bunların eşiği yükselmiş bende.

"Felaket" diyebilmem için bir şeye, boyutlarının ne olması gerekiyor bilmiyorum. Hangi aralık bu hale geldim...

Ama benim suçum değil, bunu biliyorum. Yüksek dozda verile verile birtakım şeyler, bünyem bağışıklık kazandı.

Bir de en önemlisi tabii, klasik deyişle "Devir değişti."

Evet evet, esas neden bu.

Tarifler değişti hayatımızda. Ahlaksızlığın tarifi mesela.

Uzatmayayım, "Yaprak Dökümü"nü bilmeyeniniz yoktur. Reşat Nuri’nin ünlü eserini. Romanı okumayan yıllar önce TRT’de yayınlanan diziyi hatırlar hiç olmazsa. O zaman dizi furyası da yoktu ki yerine başkasını tercih edelim.

Ne kadar etkilenmiştim ailenin dramından... Babayla beraber nasıl yıkılmıştım... Boğazımda nasıl düğümle seyretmiştim yaprakların sahiden bir bir dökülüşünü...

Şimdi yeniden dizi film haline getirildi "Yaprak Dökümü." Günümüze uyarlanmış haliyle Kanal D’de yayınlanıyor.

Ve bu vesileyle anlıyorum ki başta da söylediğim gibi ben bitmişim!

Eski ben değilim.

Dershaneyi ekip iki arkadaşıyla kafede buluşması bir çocuğun ya da evden kız arkadaşıma diye çıkıp partiye gitmesi dünyanın sonu değil artık benim için.

Genç kızların, sevgililerini "babişko"larıyla tanıştırdığı bu devirde Ali Rıza Bey’le birlik olamıyorum artık.

Öyle şerbetlenmişim ki yalana dolana, üçkáğıda ve öyle felaketler görmüşüm ki öteki dizilerde... Yaprakların dökülmesi için daha şiddetli fırtına lazım.

Hatta belki de artık hiçbir fırtına yaprakları dökemez!

Fakat bu bir yandan da iyi bir gelişme. Tamam, Ali Rıza Bey gibi adamların kalmaması, hepimizin "kayış gibi" olmamız kötü ama kızımızın, erkek arkadaşıyla evlenmeden sevişti diye, geneleve düşmesi daha kötü değil miydi sizce de?

Diyeceğim, Reşat Nuri bugün yaşasaydı, yüreğimizi titretmek için daha değişik bir "Yaprak Dökümü" kaleme alırdı herhalde.

Ya da şöyle söyleyeyim, eski eserleri günümüze uyarlamak yerine "dönem filmi" olarak çekmek daha akıllıca bir iş galiba.

Bari onurumuz kurtulsun

Bu konular hakikaten çok sıktı gerçi ama ortalık yıkılırken kayıtsız kalınamıyor yine de.

Aldatmanın da mevsimi mi vardır nedir... Bu ara aldatan aldatana, boşanıp da sevgilisini alan alana.

Aslında mevsimle ilgisi var hakikaten.

Ama hangi mevsimle?

"İnsanoğlunun sonbaharı"yla galiba.

Daha çok "kadınların sonbaharı" tabii. Erkeklerin "sonbaharı" yok, "ikinci baharı" var!

Sahiden 50 yaşına gelmiş kadının terk edilmek kaderi oldu adeta.

Bunun bir tek nedeni var.

Erkek "taze et" istiyor.

Evet, bu kadar net. Ve bu kadar hayvani.

Gerisi fasa fiso. Boş laf.

"Erkeğin eti taze mi?" diyeceksiniz.

Değil elbet.

Ama alıcı buluyor.

"Doğanın adaletsizliği" mi desem...

"Tıbbın gayreti" mi...

Yoksa genç kızların "hoşgörüsü" mü...

Her yaşlı erkeğin bir genç alıcısı var.

O halde ne yapmalı?

Bunu hayatın bir numaralı gerçeği olarak kabul etmeli önce.

Sonra...

50 yaşına gelmeden, 45’te falan erkeği terk etmeli. Ortada hiç sorun yokken, bıçakla keser gibi kesmeli ilişkiyi.

"Bir ihtimale karşı çok abartılı tedbir" demeyin. İhtimal çok yüksek.

Ama "Ben ağlamayı sızlamayı, yıkılmayı, kahrolmayı severim" derseniz, sizin bileceğiniz iş.

Ha, sizinki "vejetaryen"se zaten yalvar yakar olup peşinizi bırakmayacaktır. Test etmiş olursunuz.

Bakın, yabana atmayın bu önerimi!

Adamlar gidiyor, onurumuzu kurtaralım hiç olmazsa!

MIŞ MUŞ

Sertab Erener holding olma yolundaymış.

Ufak tefek olmanın acısını çıkarıyor olabilir.

Almanya’da bir gölde yaşayan kuğu, plastik gezinti kuğusuna aşık olmuş.

E, insanoğlunun da durumu pek farklı değil; fakat bizde iki taraf da "plastik."

18 yıllık eşinden ayrılan AKP milletvekili, 17 gün sonra sekreteriyle evlenmiş.

E, 17 gün durmuş adamcağız; her sene için bir gün saygı "duruşu" yapmış bir nevi!
Yazarın Tüm Yazıları