Paylaş
Yugoslavlar şarkılarla dans edip, içki içerek kanlı rejimi devirdiler.
İstanbul'a bakarsanız bizim rejim de devrildi devrilecek zannedersiniz. Ecevit'in yolu İstanbul'a düşer de Etiler, Tarabya, Beyoğlu arasında bir tur atarsa durumu üzerine alınıp tası tarağı toplayarak ülkeyi terkedebilir.
Sakın endişe etmeyin Sayın Ecevit. Bizimkiler rejim mejim deviremezler. Zira bir araya gelmeleri mümkün değil. ‘‘Uşak’’çıları Etiler'e, ‘‘Yumuşak’’çıları Tarabya'ya, Beyoğlu'nun ‘‘Özgün’’cülerini hiçbir yere götüremezsiniz. Hepsi dans edip içki içerler ama kendi muhitlerinde.
Hadi bir araya geldiler diyelim. Nasıl anlaşacaklar? Rock'çılar bile kendi aralarında bölünmüşler.
Rock'çılar
Hard Rock'çılar
Asid Rock'çılar
Anadolu Pop Rock'çılar
Normal Asidler
Rejim devirmek ciddi iştir. Tek vücut olacaksın. Tek ses olacaksın. Gerçi tek vücut olmakta zorlanacaklarını sanmam. Alışkınlar. Akşamdan sabahın ilk ışıklarına kadar tek vücut olarak oturup kalkıyorlar. Ama tek sese gelince... Hangi şarkıyla gidecekler işgale? Birbirlerini yerler. ‘‘Müslüm’’cüsü var, ‘‘Fantezi’’cisi var, ‘‘Pop’’çusu var, ‘‘Heavy Metal’’cisi var.
Bir zamanlar memlekette fraksiyondan geçilmezdi, şimdi de durum pek farklı değil gördüğünüz gibi.
***
İstanbul'un rejime yönelik olmayan bu yiyelim, içelim, eğlenelim, coşalım vaziyetlerinin içinde bendenizin de yer almakta olduğunu biliyorsunuz. Ve bana şu iki soruyu soruyorsunuz:
Bir- Neden hala sahneye çıkıyorsun? (Buradaki 'Hala' yaşımla değil, bu köşenin sahibi olmamla ilgili.)
İki- Neden sahneye çıkmıyorsun? (Sorudan anlaşıldığı üzere o sırada sahne çalışmasına ara vermiş oluyorum.)
Buradan cevap vereyim de merak etmeyenler de öğrensinler.
Birinci sorunun cevabı:
Zira,
Şarkıcılık benim işim ve gazetecilik kadar onurlu bir iş. Her meslekte o mesleği yozlaştıran birtakım insanlar vardır. Şarkıcılar arasında da bu insanlardan öteki mesleklerde olduğu kadar var, daha fazla değil.
Zira,
Şarkıcılığımın gazeteciliğimi baltalayacağına değil tam tersine besleyeceğine inanıyorum.
Zira,
Okurlarımın dinleyicim, dinleyicilerimin okurum olması çok hoşuma gidiyor.
Zira,
Sahneye çıkmadığım zaman başta gazetedeki arkadaşlarım ve sizler yukarıdaki ikinci soruyu soruyorsunuz.
Zira,
Sırf yazıyla istediğim yaşam standartını tuturamıyorum.
Gelelim ikinci sorunun cevabına.
Zira,
Benim dinleyicilerimle şu anda revaçta olan eğlence mekanları arasında doku uyuşmazlığı var. Teklifleri değerlendirirken herşeyden önce bunu göz önünde bulundurmam gerekiyor. Daha doğrusu gerekiyormuş. Bunu yakın zamanda deneme yanılma yöntemiyle öğrendim.
Diyeceğim, İstanbul'da site kuracak arsa kalmadı da, masaların üzerinde oynanmayan, adam başına bir paparazzinin düşmediği, ‘‘Dönme sakın sana çok gülerim’’i söylemek zorunda kalmadığınız yer kaldı mı sahneye çıkacak?
Zira,
Siz hiç 4 sene aralıksız her akşam şarkı söylediniz mi? Şimdi diyeceksiniz ki, ‘‘Sen 20 sene aralıksız çek, senet, havale işlemi yaptın mı?’’ ya da ‘‘15 sene aralıksız saç sakal traş ettin mi?’’ Haklısınız. Ama siz hiç olmazsa o işleri yaparken güzel, şık, bakımlı, kusursuz, neşeli, işveli, şen şakrak olmak zorunda değilsiniz. Ve 140 çift göz sizi izlemiyor.
Sahne yoruyor adamı. Artık aralıklarla kısa çalışmalar yapacağım. Hatta tek gecelik.
Geçen hafta içinde Ankara ‘‘Meyhane’’deydim. Önümüzdeki haftalarda tekrarlayabilirim. Henüz işgal kuvvetleri Ankara'ya ulaşamamışlar. Çok şükür.
***
Galiba bu yazı biraz özel oldu. Ne yapalım, farzedin Televole'yi seyrederken karşınıza muhabir arkadaşla ben çıktım. Bir yandan itişip kakışıp gülüşürken bir yandan da mikrofonu ağzıma uzatıp yukarıdaki soruları sordu. Ben de cevap verdim.
Daha saçma sapanlarına hep beraber takılıp kalmıyor muyuz? İtiraf edin.
Mış Muş...
Yeltsin, ‘‘Monica skandalını daha önceden biliyordum’’ demiş.
Zira Clinton'la Monica Oval Ofis'te skandalı vücuda getirirken Yeltsin arayıp, ‘‘Ne var ne yok, n'apıyosun?’’ diye sormuş Clinton'a. Clinton'da koca başkan, yalan söyleyecek hali yok ya.
Genetik uzmanları laboratuvarda insan ve domuz karışımı bir canlı üretmişler.
Ne işe yarayacak acaba? Domuzluğundan konuşmaz, gülmez; insanlığından salama, sosise gelmez.
Tüm dünyada kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüze karşı yapılan yürüyüşün Türkiye'deki ayağında kadınlar saçlarından sürüklenerek gözaltına alınmışlar.
Olay şöyle gelişmiştir kanımca: Polislerin, ‘‘Neden yürüyorsunuz?’’ sorusuna kadınlar, ‘‘Şiddetten’’ cevabını verince; polisler de, ‘‘Yani böyle mi?’’ diyerek tatbikata geçmişlerdir.
Hülya Avşar, ‘‘Sanatçı olmasaydım avukatlık yapardım’’ demiş.
Hülyacığım ona ‘‘Yapardım’’ denmez, ‘‘Avukat olmak isterdim’’ denir. Duyan da hukuk fakültesi mezunusun da sanatçılığın yüzünden diplomayı rafa kaldırdın sanacak.
Paylaş