Bizim dizi sizin diziyi döver!

HAY girmez olsaydım şu dizi işine!

Ne güzel elimde kumanda zaplayıp duruyordum burun kıvırarak. Şimdi neredeyse özür dileyeceğim bir diziden ötekine geçerken.

Verilen emeği biliyorum çünkü.

Birkaç saniyelik sahnenin kaç saatte çekildiğini...

Uykusuz geceleri...

Kaç kişinin 24 saat koşturduğunu...

Yorgunluğu...

Umutları...

Sonra... Sonra bir bakıyorsunuz iki bölümde kalkmış dizi yayından...

‘Beğenilmedi.’

Ne çabuk!

Bu iş de ‘fast food’ misali.

Şöyle bir anlama, alışma, sindirme süresi tanınmıyor.

Seyirci sevecekse ilk bölümde sevecek!

Fakat ben esas gazetelere kızıyorum.

Bilmem dikkat ediyor musunuz gazetelerdeki eleştiri ya da övgülere... Ya yerden yere vuruyorlar, ya göklere çıkarıyorlar bir diziyi. Ortası yok. Ortası tarafsız olmayı gerektiriyor çünkü.

Çünkü bir dizi ya ‘onların’ ya ‘ötekilerin’.

Biliyorsunuz her gazetenin bir kanalı var. Dizi onların kanalında yayınlanıyorsa ‘şahane’, yok öteki kanallardaysa ‘rezalet’.

Bu kadar basit.

Kriter bu yani. ‘Bizimki’ ve ‘onlarınki’.

İnsan çaktırmamak için arada bir ‘onlarınki’ ile ilgili de iki iyi laf eder.

Ama asla!

Reyting falan da umurlarında değil. Rol aldığım diziler olduğu için takip ediyorum; misal 4. sezona başlayan Hayat Bilgisi’nin bile başarısını zor kabul ediyorlar. Veya işe en iddialı başlayan dizilerin iki haftada yayından kalkmasına karşılık 15 bölümdür gayet iyi giden Davetsiz Misafir’e dair tek satıra rastlayamıyorum.

Tamam iki ülke arasında dostluğun girmesine falan katkımız olamadı belki ama izleyicimiz var işte!

Fakat kimse aptal değil. Okur her şeyin farkındadır. Ve korkarım bu kör parmağım gözüne taraflılık karşısında okuduğu her haberle ilgili kuşkuya düşüyordur.

Neyse ki izleyicinin pek kulak astığı yok öyle eleştirilere falan... Zaten abesle iştigal oluyor yapılan. Televizyon sinema gibi değil ki. Evinden çıkıp yollara düşmeden önce güvendiği birinden öğrensin hangi film iyidir... Adam zaten elinde kumanda, televizyonun karşısında oturuyor... Kim ne derse desin kanalların hepsine bakacak şöyle bir.

Bu durumda dizi film eleştirmenliği değil dedikodu yazarlığı gibi bir şey oluyor yapılan.

MIŞ-MUŞ

Anne karnında yüksek oranda testosteron hormonuna maruz kalan erkekler çapkın oluyormuş.

Sonunda esaslı bir mazeret buldular.

Erdoğan ‘Büyük küçük demez hortumcuyu ayak altına alırız’ demiş.

Yeni TCK’da bu da var demek... ‘Ayak altına alma.’

Seks yaparak zayıflamak mümkünmüş.

İyi de kadın kısmı tığ gibi olmadan soyunmayacağından..
Yazarın Tüm Yazıları