Horozların ötüşüyle uyanmak, yumurtaları kümesten henüz sıcaklığını kaybetmeden kendi ellerimle toplamak istediğim, kazlı ördekli çiftlik hayatı hakikaten "hayal" oldu.
"Hayal" olarak kalacağını bildiğiniz hayal ölmüş oluyor.
Gerçekleşmesi en imkánsız gibi görüneninde bile "Bir gün mutlaka" inancı vardır zira derinlerde bir yerde.
"Kuş gribi" aldı götürdü bunu.
Elimi virüsten önce tutup hayalimi gerçekleştirmiş olsaydım, herhalde Erzurum-Horasan’daki o adam gibi yalvarırdım itlaf ekiplerine...
"Tavuklarıma dokunmayın! Onlar benim her şeyim."
Gerçi adamın derdi başka, o ayrı konu.
Ve muhtemelen virüsü kapmış da olurdum. Koçyiğit Ailesi’nin çocukları gibi ben de hasta tavukların gözyaşlarını ellerimle silerdim çünkü.
Onlar gibi üşümesinler diye eve alıp, sevip okşardım, eminim.
***
Hani abuk sorular vardır... İnsanı tercihe zorlayan... Çocukluğumuzda anket defterleri vardı... Oralarda çıkardı karşımıza. Şimdi bazı röportajlarda da çıkıyor.
İnsan hangisini seçeceğini şaşırır, ne diyeceğini bilemez hani...
Hayvanseverler bu durumda şimdi.
Bir tarafta hepimizin hayatı, bir tarafta canlı canlı yakılan zavallı hayvanlar.
O sahneyi unutabileceğimi hiç zannetmiyorum. Kaçmak isteyen tavuğu... O bağırışları...
Farklı derinliklerde de olsa bütün insanlarda var olduğunu düşündüğüm öldürme, işkence etme, kan akıtma arzusunun bu vesilesiyle ortaya çıkışı var galiba biraz da.
Fırsat bu fırsat.
Nasıl olsa kimse bir şey diyemez.
Öyle ya... İnsan hayatıdır söz konusu olan.
Hayır, hazırlıksız yakalandık, başka yol yöntem arayacak zaman yoktu diyeceğim ama öyle de değil. Aylar oldu tehlike ortaya çıkalı. Hiç olmazsa medeni ülkeleri taklit etseydik. Herhalde vardır itlafın daha insanca bir yolu.
Neyse... "Ne olacak bu memleketin hali" misali klişe şikáyetleri bir yana bırakalım. Bugüne kadar bir fayda sağladığı da görülmedi zaten.
Milletçe "kayış" olduk.
***
Onu bunu bilmem.
Ben hayallerimi diriltmek istiyorum.
Bırakın benim hayallerimi, penceremizdeki güvercine, bindiğimiz vapurun arkasından alçala yüksele gelen martılara, yanıbaşımızda zıplaya zıplaya gezen serçelere her baktığımızda "ölüm" mü gelecek yani bundan böyle aklımıza?
Hayatın tadı tuzu mu kalır?
Ve hatta aklımıza gelen başımıza mı gelecek?
Hani bazen durduğunuz yerde çok sevdiğiniz birinin bir gün öleceği düşer aklınıza... Bu acıyla nasıl başa çıkacağınızı düşünürsünüz... İçinden çıkamayıp, kovarsınız aklınızdan... Öyle yapıyorum şimdi.
Birisi bir çaresini bulsun şunun!
Ne olur...
MIŞ-MUŞ
Devlet Bakanı Şener, Türkiye’de istifa müessesesinin işlemediğini belirtmiş.
A öyle miymiş?! Katiyen inanmayız!
***
Antarktika hariç beş kıtada Türk’ten türemiş 472 farklı soyadı varmış.
Fakat hindilerle tavuklar kaldırımlarda dizi dizi, çoluk çocuk 1 YTL’ye kan revan içinde tüy yoluyorlar, o ayrı mevzu.
***
Bayram için Türkiye’den yurtdışına tüp bebek turları başlamış.
Sahi Diyanet bu konuda hiçbir açıklama yapmadı bugüne kadar. "Gávur tüpü"yle hamile kalmak caiz midir, değil midir...