ZAHİR muhtarlar da ‘‘Her köye bir tuvalet’’ projesinin önemini kavrayamadılar benim gibi.
Hadi benimki normal... Köyde yaşamışlığım olmadığından, her evin bahçede de olsa bir tuvaletinin olduğunu zannetmekteyim.
E, köy yerinde umumi tuvaletin ne gereği var? Sıkışan evine gider. En uzak mesafe 50 adım.
Ha, kimsenin evinde tuvalet yoksa... O zaman da bir tanesi kime yeter?
Kuyruğumuz azdı da ‘‘Köyde tuvalet kuyruğu’’ olsun bir de öyle mi? Her sabah...
Fakat dedim ya...
Ben nereden bileyim. Ama muhtar dediğiniz köyün içinden biri. Hem Özel İdare durduğu yerde neden icat etsin böyle bir proje?
Şurada 40 kişiyiz, birbirimizi biliriz. Yoktur öyle Japonlar gibi gerekli gereksiz kafa patlatma huyumuz. Demek ihtiyaç hasıl oldu. Yumurta kapıya geldi.
Buna rağmen 66 muhtardan 47'si ‘‘Başlatmayın şimdi tuvaletinizden...’’ demiş.
Yok, direkt olarak Özel İdare'ye böyle başlayan bir dilekçe yazmamışlar tabii. Dolaylı yoldan bildirmişler düşüncelerini. Dağıtılan çimentoyla demiri satıp parasını hayat kadınlarına yedirmişler.
Olsun.
Yine de boşa gitmemiş paralar. Hayatın sillesini yemiş üç beş kadıncağız sebeplenmiş. Sevaptır.
Köy halkı da bugüne kadar bağırsağında bekletmiyordu herhalde atığını. Nereye koyveriyor idiyse bu zamana kadar oraya koymuştur yine.
Zaten yedikleri paranın 2-3 katına aldıkları çimentoyla demiri götürmeye başlamışlar köylerine. Darısı büyük yiyicilerin başına.
* * *
Fakat ne olursa olsun...
Seviyorum ben yurdum insanını.
Yaşayamam öyle İskandinav ülkelerinde falan.
İdeal sistemler, sütten çıkmış ak kaşık misali insanlar bozar beni. Hele ciddiyeti hiç çekemem.
Renklilik isterim.
İsterim ki bir gün Talimhane'de giderken, bir polis otosundan, ‘‘Bilmemkaç sağa çek!’’, ‘‘Ticari, durma ilerle!’’ diye bağıran polis kardeşimin, arada ‘‘Travesti bekleme yapma!’’ diye seslendiğini de duyayım. Ve dürümcünün önünden geçerken devam etsin bağırmaya... ‘‘Memura iki dürüm!’’
İsterim ki emlakçının biri beni yetkilisi ve sorumlusu olduğu evlerden birine götürsün, apartman görevlisi, ‘‘Ooo ev tutulalı on gün oldu’’ desin. Emlakçının fonksiyon kaybına uğrayışını seyredeyim.
İsterim ki yaban ellerde emekli maaşı almaktayken vefat eden babalarının başparmağını kesip dipfirize koyan evlatlar olduğunu duyayım. Okuma yazması olmadığı için evraklara parmak basan babalarının maaşını, parmak deforme olup da elin adamı durumu çakıncaya kadar almaya devam etsinler.
İsterim ki 25 yaşındaki eşini boşayıp ‘‘nasıl olsa ölecek, bari maaşı kalsın’’ diye 80 yaşındaki babasıyla evlendiren oğullar olsun.
İsterim ki yerde yaralı yatan arkadaşına defalarca, ‘‘Okşan kalk’’ diye yalvaran travesti kardeşim sonunda, ‘‘Kız Selahattin Abi kalksana!’’ diye bağırsın.
İsterim işte böyle türlü türlü şeyler...
E, bütün bunları görmek, duymak başka hiçbir memlekette kısmet olmaz insana.
MIŞ-MUŞ
Yanan orman alanları yeşillendirilecekmiş.
Ki ileriki kuşaklar yangınsız kalmasın.
*
ABD'li matematikçi cebir yöntemleri kullanarak evliliğin sonunu hesaplıyormuş.