Çok çalışmam lazım çoook... Türkiye benden iş bekliyor. Kendimi başbakan gibi hissediyorum.
Hem gururluyum hem de ‘Altından nasıl kalkacağım’ diye düşünüyorum. Geceleri gözüme uyku girmiyor.
Haftada 4+1 (İzmir eki) bana yetmez. 7 gün her sayfaya yazsam...
Allah gönderdi beni bu memleketin başına...
Herkesin sorununu tek tek çözeceğim inşallah. Var bende böyle bir potansiyel...
Demek ne kadar güven verdim ki insanlara...
Geldim sevgili okurlar! İşte buradayım! Artık sırtınız yere gelmez, ben varım!
Delirdim mi?
Hayır ama delirmek işten değil. Kendini peygamber, padişah, başbakan, falan sanmak... Her köşe sahibi kıyıcığından dönmüştür. Dönemeyenler de var tabii...
Bizlere gelen elektronik ve de elektronik olmayan postaları görseniz hak verirsiniz.
Elimizde sihirli değnek olduğunu zannedenler mi ararsınız... Hükümetin ağzımıza baktığına inananlar mı...
Biz yazacağız da akan sular durmayacak öyle mi... Bu memlekette birtakım sorunlara çözüm bulunamıyorsa biz yazmadığımızdandır. Bunu bile bile nasıl vurdumduymaz davranabiliyoruz... Hani utanmasalar vatan hainliğine kadar vardıracaklar sitemlerini.
İş isteyenler, doktor soranlar ‘Senden büyük yok’ diyenler, ‘Bi bakıver’ diye yazdığı hikáyeleri, şiirleri yollayanlar... İnsan haliyle kendini bir şey sanmaya başlıyor.
Ben yakın zamana kadar beni seçtiler zannediyordum. Sonra daha kalemi eline alalı iki gün olanların bile satır aralarından çıkarttığıma göre okur kısmı ayırmaksızın herkesi onurlandırıyor.
Okur kısmı derken hepsi değil tabii. Mevlanavari, gönlü herkese açık olanlardan bahsediyorum. Yazanın ne yazdığına, kim olduğuna bakmayanlardan... Yani kriteri şu olanlardan: ‘Yeter ki bir köşesi olsun.’
Uzun lafın kısası, bu işlere yeni başlayan arkadaşlara gördüğüm lüzum üzerine naçizane seslenmek isterim.
Arkadaşlar!
Bu çeşit okur sizi aldatmasın! Bugün için bir mahzuru yok gerçi... Burnunuz biraz havada olur, tecrübeliler arkanızdan kıs kıs gülerler, o kadar. Fakat bu köşeler baki değil. İleride o malum bahçedeki ‘Düşünen Adam’ heykelinin altında ‘Ama ben peygamberdim?!..’ der oturursunuz, ondan korkarım.
Derhal yiyiniz!
Bir okurumun siparişi var. Anoreksia nervosa ve blumia nervosa hastalıklarıyla ilgili bir yazı istiyor benden. Bakın bu, yukarıda anlatmaya çalıştığım duruma örnek teşkil edebilir. Zira okurum inanıyor ki ben konuya değinirsem bu hastalıklara hızla koşmakta olan sıskalık meraklısı kızların aklı başına gelecek.
İşin komiği bir önceki yazıda kesmiş olduğum ahkáma rağmen ben de inanıyorum. İşte bugün bu iki hastalığın sonu geldi! Ömürleri 07.08.2004’e kadarmış!
Kızlar!
Derhal yemek yiyiniz!
Bi dakika, pat diye konuya girdim, belki bilmeyen vardır bu hastalıkların ne olduğunu... Yok, tıbbi açıklama yapacak değilim. Sadece şunu söyleyeceğim: Zayıflayacağım diye yemeye yemeye en sonunda isteseniz de yiyemez hale geliyorsunuz ve netice olarak iskeletiniz gün yüzüne çıkıyor. Sonra, hazır iskelet haline gelmişken öteki tarafa gidiyorsunuz. Ama önce kör, sağır, felç falan da oluyorsunuz. Durum bu.
Bizi habire zayıflamaya teşvik edenler dipsomaniyi hesaba katmıyorlar. Hastalık hastalığı açıyor sevgili okurlar, dipsomani, bir şeyin dibini bulmadan yakanın yerine yatmaması oluyor.
İşte mesela içkiye başlayınca şişenin dibini bulmadan rahat edemeyenler gibi Azrail karşıdan görününceye kadar zayıflamaya doymayanlar da var.
Aslında en iyisi zayıflığa emsal teşkil etmekte olan manken kısmını ortadan kaldırmak tabii. İyi bir şeye sebebiyet verdikleri görülmedi zaten bugüne kadar. Bir zamanlar kızlar bunlara bakıp evden kaçarlardı şimdi bir de bu anoreksia bilmemnesi çıktı.
Ortadan kaldırmak deyince... Yanlış anlamayın, sadece daha ziyade üçüncü sayfa haberlerindeki fotoğraflarda kullanılan yüzü deforme etme tekniğinden bahsediyorum. Misal Çağla Şikel Laila’dan çıkmış cipine doğru gidiyor ya da Tuğçe Kazaz bronzlaşmaya yatmış... Tepeden tırnağa deforme edeceksin görüntüyü. Bütün kadınların selameti açısından...
MIŞ-MUŞ
Ankara-Konya arası hızlı trenle 1 saate inecekmiş.
Ankara-Cennet arası ise birkaç dakika...
Uzun yaşayacağını düşünen kadınların erkek çocuğu oluyormuş.
E lüzumlu da bir yandan... Erkek dediğin geç büyüdüğünden, hatta hiç büyümediğinden...
Özcan Deniz, ‘Başarısız olabilirim ama bu beni yıldırmaz’ demiş.
Biz buna eskiden ‘Yenilen pehlivan güreşe doymaz’ derdik.
AKP’ye göre hızlandırılmış tren kazasının suçlusu ‘kem göz’müş.
E, tedbirini de alırlar artık... ‘Tanrı kem gözlerden korusun! Amin.’ İşte bu kadar.