Ama her gün olduğundan daha buruk değil içim. Çünkü sevmezdin sen özel günleri.
Yılbaşı, doğum günü, düğün dernek...
Ufacık da olsa seremoni gerektiren hiçbir günü sevmezdin.
Ablamın nikáhını hatırlıyorum.
Mecburen orada oluşunu...
Arkalarda bir yerde... Sıkıntılı...
Sormak aklıma gelmemişti nedenini ama şimdi biliyorum. Ben de senin gibi oldum çünkü zamanla.
Ben de sevmiyorum, ayarlanmış biraraya gelişleri.
Adeta "Duydunuz zilin sesini" diye başlayan eğlenceleri...
"Seni iyi gördüm", "Zayıflamışsın", "Şişmanlamışsın"dan ibaret konuşmaların yapıldığı davetleri...
Fakat öyle bir iş seçmişiz ki kendimize... İnadına...
Gerçi sizin zamanınızda hal bugünkü hal değildi. Biz adeta açılış manyağı olduk babacığım. Açılış olmadığı gün ödül töreni, ödül töreni olmadığı gün gala var.
Gelen davetiyeleri atmayıp biriktirsek selüloz zehirlenmesinden gidebilir insan.
* * *
Buruk değilim falan diyorum ama, bakma...
Bugün tepeden tırnağa aklımdan geçirmek istiyorum seni.
Çok yakışıklıydın baba, çok.
Arkadaşlarımın bile dikkatini çekerdi.
Gurur duyardım. Kimsenin babasına benzemezdin. Uzun boylu, sarışın ve en önemlisi göbeksiz.
Saçların çok güzeldi. Beyazladığında bile.
Son güne kadar tek tel eksilmedi.
Hele ellerin... O zamanlar çok da farkında değildim aslında bunun. Sonra başka eller gördükçe... Seninki kadar biçimlisine rastlayamadım.
* * *
Biraz sinirliydin yalnız.
Çabuk parlardın.
Çekinirdik senden doğrusu.
Çabuk da sönerdin ama. Kimseye küstüğünü hatırlamıyorum. Öyle surat astığını filan...
Evet çekinirdik senden ama hiç ummadığımız izinler koparmak da pek zor olmazdı. Şaşırırdık nasıl olduğuna ama olurdu işte.
Ne zaman yüzün aklıma gelse, dudağının kenarında sigara...
Red Kit gibi.
"Dudak tiryakisiyim" derdin bizi rahatlatmak için.
Ama ah! O da yetermiş meğer, erkenden alıp götürmeye.
* * *
Türkçe’yi en güzel konuşanlardan biriydin. Hálá senin gibisine az rastlıyorum.
Bizi de düzeltirdin durmadan. Şöyle kapıp koyveremezdik kendimizi, hep Türkçe sınavında gibiydik.
Yazın da çok güzeldi. Hani "Resim gibi" derler ya...
Resim deyince... Yaptığın kara kalem portreler hepimizin duvarlarında. Bazen diyorum ki keşke her şeyi bırakıp sadece resim yapsaydın.
Ama işine áşıktın sen. Hem işine, hem çalıştığın gazeteye.
Hastalandığında, seni tedavi için İstanbul’a getirmek istediğimizde, direndin bize. Çalışarak ölmek istedin. Gazetende.
Ama dinlemedik seni.
Özür dileriz... Senin iyiliğin içindi.
Ama olmadı.
Seni hepimiz çok seviyoruz.
Gel, bugün bir değişiklik yapalım, daha doğrusu izin ver, Babalar Günü’nü kutlayalım.
Babalar Günü’n kutlu olsun babacığım.
MIŞ-MUŞ
8 ayda 300 erkekle eşini aldatan kadın, öğretmen çıkmış.Eşine iyi bir "ders" vermiş.
Asmalı Konak dizisinin devamı çekiliyormuş.Efsane geri dönüyor! Efsaneliğini yıkmaya.
İngiltere’de bir gencin boynunun kırık olduğunu doktorlar 10 yılda fark etmişler.Atatürk, "Beni Türk doktorlarına emanet edin" derken, bu konuda da bir bildiği varmış.