İşte kızından bir mektup daha. Yurdum insanından haberlerle dolu.
Gerçi burada protokolün hiç lüzumu yok ama, ben yine de başbakanımızdan başlayayım.
Senin Ecevit, ABD'ye gitti.
11 Eylül faciasını biliyorsun. İşte o günden sonra ABD'yle aramızda bir yakınlaşma oldu. Tamam, zaten yakındık da biraz daha sevdiler bizi. ‘‘Bak bunlar da Müslüman, ama kulelerimize bir kez olsun tepeden inmeye kalkmadılar’’ diye düşündüler herhalde.
Evet kalkmadık. Zira kuleyi içten fethetmiştik. Nitekim faciadan sonra kuledeki Türklerin sayısının orta boy bir kasabanın nüfusu kadar olduğu anlaşıldı.
İşte bu yakınlaşma üzerine Ecevit,‘‘Hazır göze girmişken gidip bir görüneyim’’ dedi ve gitti.
‘‘Ne yapacak orada?’’ dersen, temas edecek. Bu temaslar sırasında cebine bir miktar harçlık sokulacağı da söyleniyor. Harçlığın, Ecevit'in cebinde Türkiye'ye geldikten sonra, akıbetinin ne olacağını ise bilen yok.
Bunları herkes yazıyor zaten, ben sana dedikoduları aktarayım. Güya Ecevit,‘‘Eşim ve ben trenle gideceğiz’’ diye tutturmuş. ‘‘Olmaz’’ demişler, fayda etmemiş. Sonunda uçağın içine iki vagon oturtmuşlar. Bilmem artık...
* * *
Babacığım,
Bir anıları yazma modasıdır gidiyor yurdumda.
Tamam yazsınlar da... İnsan kendi anılarını anlatırken başkalarınınkini de anlatmış oluyor. Bakalım o insanların buna izni var mı?
Pek hoş gelmiyor bana doğrusu. Yoksa bende de ne anılar var ama katiyen anlatmam. Yalnız yaşlılığım için bir garanti veremem. İnsanların bir yaştan sonra çeneleri düşüyor, görünen o. Benimki zaten şimdiden pek kalkık sayılmaz.
Hem de çocuklaşıyorlar insanlar. Hani çocuklar evde ne olduysa orada burada sansürsüz anlatır, ana babalarını rezil ederler ya... Onun gibi.
En son koskoca Yılmaz Güney'in kibrit çöpü kurasında arkadaşının karısıyla yatmaya hak kazandığını yazdılar. Yıkıldım ki ben fanatik Yılmaz Güney'ci değilimdir. Sahi, fanatiklerden hiç ses çıkmadı. ‘‘Aslan abimiz, helal olsun’’ dediler herhalde.
***
Bugünlerde beyin hastalıkları modası var bir de.
‘‘Hastalığın modası mı olurmuş?’’ diyeceksin. Vallahi var. Bazen bir bakıyorum kalp krizi furyası gelmiş, on tanıdıktan beşi kalpten yatıyor.
Verem mesela... Hiç modası yok.
Dediğim gibi son günlerde beyin modası var. Kimi duysam, beyin damarı ya tıkanmış ya kanıyor.
Tuna Huş'u hatırlarsın... TRT eski spikerlerinden... Hani televizyonun ilk yıllarından... İşte o. Komada.
Bir de Aykut Barka. Onu tanımazsın. Jeoloji mühendisi. Biz de 1999'daki büyük depremde tanıdık. O günden sonra stüdyonun kapısından kamyon geçse adamcağızı ‘‘Deprem oldu’’ diye televizyona çağırdılar. 2.5 senede 25 senelik mesai yaptırdılar. Olacağı buydu.
Beklenen bir deprem daha var ya... İşte onunla ilgili ‘‘Çok büyük olacak’’ dedi diye habire verip veriştirmiştim yazılarımda. Sanki adamcağız öngörmüyor da öneriyordu. Çok pişmanım. Bir iyileşsin, şiddeti 14'e çıkarsa, ses etmeyeceğim.
Her ikisine de dua ediyorum.
Bakalım biz hangi furyaya denk geleceğiz, merak ediyorum.
* * *
Nazım Hikmet babacığım... Kendisine selamlarımızı ilet, bir sevgilisi daha çıktı ortaya.
Geçen gün bir hesap yaptım. Buluğ çağından ölünceye kadar geçen zaman, mahpusluk yılları, hürriyet günleri, kadınların sayısı... Bütün bunlar dört işleme tabi tutulduğunda bir kadınla iki defa üst üste halvet olamadığı çıkıyor ortaya.
Ama onca güzel şiir de ancak evlene ayrıla, aldata aldatıla yazılırdı. Yoksa elinde gazeten, ayağında terliğin, yanında yün ören 30 yıllık biricik karın... Şiir mi çıkar?
Çıkar da...
‘‘Mini mini bir kuş donmuştu
Pencereme konmuştu’’
gibi bir şey olur.
* * *
Bugünlük bu kadar. Hoşçakal babacığım.
Güzin Abla
SALI günü yayımlanan ‘‘Güzin Abla’’ başlıklı yazımda Güzin Abla için iyi bir şeyler yazdığımı zannediyordum, ama değilmiş meğer. Feyza Algan üzüldüğünü bildiren bir cevap verdi köşesinde.
Güzin Abla'nın da paranoyaları olduğundan söz ederken ‘‘Bizim gibi insanmış o da’’ demek istemiştim. Biz onu insanüstü bir varlık olarak algıladık yıllarca. Onun da hayal kırıklıkları, mutsuzlukları, zaafları, korkuları olabileceğini göz ardı ettik. ‘‘Ete kemiğe büründü’’ demem bundandı. O köşe elbet eskiden de etten kemiktendi, ama perdeyi açıp bunu bize gösteren Ayşe oldu.
Sevgili Feyza Algan,
Becerememiş olabilirim ama hakikaten iyi niyetle yazılmış bir yazıydı.
Yazılarımda her zaman paranoyalarımdan sözümde duramadığıma kadar her türlü huyumu, kusurumu hiç çekinmeden dile getiren biri olarak bazen karşı tarafın kırılabileceğini kestiremiyorum galiba.
Sizi üzmeyi hiç istemezdim.
‘‘Güzin Abla’’ adeta gazetenin adıyla özdeşleşmiş çok özel bir köşe. Geçmiş 40 yıl için annenize teşekkürlerimi iletmenizi rica ediyorum. Sizi duyamasa da söyleyin lütfen.
Size de gayet başarıyla sürdürdüğünüz işinizde kolaylıklar diliyorum.