Girince ne olacağını tam olarak bildiğimden değil. Öyle siyasi ve ekonomik yönüne aklım ermez.
Ben sadece bir nevi Avrupalı sayılacağımızı zannediyorum. Ve de Avrupalı olmayı iyi bir şey olarak bellediğimden...
‘Ne anlıyorsun Avrupalı olmaktan?’ derseniz...
Her adımda balgama basmamayı anlıyorum mesela.
Trafiğin yağ gibi akmasını..
Ormanların, göllerin, eski yapıların durduğu yerde durmasını...
Kaldırımların engelli pist gibi olmamasını...
Alibeyköy’ü ha bire su basmamasını...
Zırt pırt elektrik kesilmemesini...
Karda hayatın felç olmamasını...
Kırmızı biberin rutubetli ortamda bekletilmeyip sağlığımızı tehdit etmemesini...
Sahte rakı yapılmamasını...
Zeytinin ayakkabı boyasıyla boyanmamasını...
Çay bardağında benden önceki müşterinin dudak izini bulmamayı...
Kimsenin orta yerde burnunun içiyle ayak parmaklarını yoklamamasını...
Böyle şeyleri anlıyorum.
***
Pazartesi sabahı Avusturya’nın üyeliğimize karşı çıktığını duyunca bozuldum haliyle. Ne yani... Zeytini ayakkabı boyasıyla karartmaya devam mı edecektik!
Fakat o toplantının içinde olsam bunu kimseye söyleyemezdim tabii. ‘Pakize Hanım! Bütün bunlar için başınızda Demokles’in kılıcı gibi AB’nin durması gerekmez. İnsan olmanız kafidir o saydıklarınızın olmaması için...’ diyebilirlerdi zira.
Sonra Avusturya geldi aklıma... Yani memleket olarak. Köy evlerinin pencerelerinden bile bin bir renkte çiçeklerin sarktığı Avusturya...
Belki onların da aklına bizim buralar gelmiştir. Turist olarak ziyaret etmişlikleri varsa...
İçlerinde kaldırımda yürürken çukura düşen olmuştur belki...
Geçen gün Bodrum’da sele kapılan İngiliz genç kız gibi ölüp gitmeseler de ancak birinin sırtına binip karşıdan karşıya geçebilmiştir belki...
Başlarını kaldırıp sırf depo olarak kullanılan balkonlara bakmışlardır...
Ya bir alışveriş ya bir taksi yolculuğu sırasında yenmiş ufak birer kazık anısı vardır belki her birinin...
Hani çok da kızamıyor insan...
Fakat gün bunları ifade edecek gün değil. Milletçe coşkulu ve de gururluyuz. Gazeteler bile kırmızı beyaz çıkacak neredeyse... ‘Kaldırımından, balgamından başlatma!’ derler adama.
Haklıdırlar.
Üstelik benimki tamamen cehalet. Böyle konularla bir ilgisi yoktur herhalde AB’ye dahil olup olamamanın.
MIŞ-MUŞ
Patatesin atası bulunmuş.
Bizim topraklardaysa ya ‘Paşa’dır, ya ‘Saraydan gelme!’
*
Çin’de bir hayvanat bahçesinde, 16 yıldır tiryaki olan şempanze sigarayı bırakmış.
Eyvah! İlaveten şempanze kadar olamadığımız söylenecek bundan böyle.
*
Demirel 3 Ekim’i ‘Yetim sofraya oturdu’ şeklinde değerlendirmiş.
Fakat önüne yemek konmadı henüz. Önce sofra adabını öğretecekler.