Bir cümleyle bir toplumu tarif etmek... Olursa bu kadar olur.
Bakıyorsunuz, demokrasiyi sevmeyen yok. Fakat mümkünse bizimle aynı fikirde olmayanlar ağzını bile açmasın!
Hayır, o fikre, üstünde çok düşünerek sahip olsak bari...
O da yok.
Çoğunluk nerede biz oradayız.
Çünkü çoğunluğun olduğu yer hem tehlikesiz, hem de orada bizim yerimize birileri önceden düşünmüş, diyeceğini demiş, bize onları tekrar etmek kalıyor sadece.
Hazıra konuyoruz yani.
Şimdi kalkıp yeni bir şey söylemek için kafa yormak lazım.
Zor iş!
Düşünce tembeliyiz yani aynı zamanda.
Ha, hem çoğunlukla aynı fikirde olursak alkışımız da garanti. Hazır müşterisi var söylediklerimizin.
Bizimle aynı fikirde olmayanlarla tartışmaya da yanaşmıyoruz pek.
Tartışmak bilgi gerektiriyor çünkü. Oysa bizim öyle derin bir bilgimiz yok. Dedim ya, biz o fikirleri hazır bulduk. Enine boyuna düşünüp inandığımız şeyler değil ki onlar.
Tartışmak yerine kavga ediyoruz.
Bunda başarılıyız bakın... Küfür konusunda bir eksikliğimiz yok.
Karşıdakine etiketi yapıştırıp düşman ilan ediyoruz.
Kendi kendimize öcüler yaratıyor, sonra onlardan korkuyoruz.
* * *
En büyük haksızlığı da Atatürk’e yapıyoruz.
Hani bazen "Allah Atatürk’ü ’sevenlerinden’ korusun" diyesi geliyor insanın.
Sözde sevenlerinden elbet.
Aslında pek de söyleyecek sözü olmayan, sıkıştığında akan suların durması için onun adını kullananlardan yani.
Bilmesek, neredeyse "statükocu" belletecekler Atatürk’ü.
Atatürk bir devlet kurdu arkadaşlar!
Bir ilkokul bilgisi olarak tekrar ede ede anlamını kaybetmiş olabilir bazılarınız için.
Ama o azmetti, cesaret etti, mücadele ette, yoktan var etti ve bir devlet kurdu.
Dile kolay!
Peki böyle bir adam, sağ olsaydı, durur muydu acaba?
Yetinir miydi?
"Yeter" der miydi?
Hiç sanmıyorum.
Ama biz bıraktığı yerde duruyoruz.
Oysa Atatürk sağ olsaydı zamanı dondurmazdı.
Bakardı başını alıp gitmiş ülkelere... Bir de yerinde sayanlara... Hangisi yasaksız, hangisi bol yasaklı, görürdü mesela.
Sahi bana yasaklarla abad olmuş bir ülke göstersenize!
Sokağa tükürme yasağından falan bahsetmezsiniz ama değil mi?
* * *
Son olarak, söyleyeceklerimin hiçbir işe yaramayacağını bile bile, öyle kendi kendime diyorum ki devletten, askerden, birbirimizden korkmadan konuşabilsek, tartışabilsek keşke aklımızdan geçenleri...
İstediğimiz gibi yaşayabilsek.
İstediğimiz gibi giyinebilsek...
Özgür olsak yani.
"Savaş bitsin" diyenler PKK’lı sayılmasa.
"İsteyen başını örtsün" diyenler "Atatürk düşmanı" ilan edilmese.
İçki içenlere "káfir" diye saldırılmasa...
Fişlemesek birbirimizi...
Böyle saçmalayıp durmasak...
Özgürlüğü karşımızdaki için de istesek... Bunu istedik diye birileri dışlamasa bizi, birileri de sahiplenmese... Etiketlenmesek yani illaki...
Olmaz mı?
NE ACI!
HEM doktorluğuyla hem insanlığıyla, ihtiyacımız olduğu her an yanımızda bulabildiğimiz Sevgili Cengiz Aslan, oğlunu kaybetti. 29 yaşında gencecik oğlunu.
Böyle zamanlarda söyleyecek söz bulamıyorum.
Hem hangi söz teselli edebilir en yakınının ölümünü yaşayanları...
Çok ama çok üzgünüm.
MIŞ-MUŞ
Erdoğan, "En az 3 çocuk doğurun" demiş.Eyvah! Bu da fıkradaki padişah gibi oraya buraya savaş açacak galiba durmadan!