Paylaş
BUNCA zamandır ‘‘aşk’’ yazıları yazıp duruyorum. Biriniz çıkıp da ‘‘Ayol ne aşkı, aşk var mı ki?’’ demediniz.
İkaz eden olmayınca, ne bileyim ben, yazdım durdum.
Yokmuş meğer.
Hayır. Bu sıralarda başıma konuyla ilgili bir iş gelmiş falan değil. Sadece uzun süren kış uykusundan uyanmış bulunuyorum. Kaç kıştır sürüyor bu uyku, tam olarak süre veremeyeceğim size. Farkında değilim zira. Ben başka şeylerle haşır neşir olurken ‘‘aşk’’ yok oluvermiş bir ara.
Yani benim bildiğim manadaki aşk; yoksa yeni icat olunanı ibadullah.
* * *
Aşkın içine düştüğü vahim durumu tesadüfen fark edince can havliyle sokağa fırladım.
‘‘Gördüklerim, duyduklarım beni yanıltmış olabilir. Gençlik televolelerde gördüklerimizden ibaret değil ya; sokaktaki sıradan gençler hálá áşık oluyorlardır’’ düşüncesiyle parklardan başladım araştırmaya.
Hani el ele gezenler var ya... Onlardan.
‘‘Çocuklar, kimbilir nasıl kalbiniz çarpıyordur’’ diyorum, gülüyorlar. Yüzlerinde ‘‘Deli karı’’ demek isteyip, kendilerini tuttuklarına dair belirtiler var.
‘‘Senin şimdi bu kız aklına geldiği zaman avuçların terlemez mi?’’
Cevap: ‘‘Yoo.’’
‘‘Peki gece yattığın zaman buluşmanızın her saniyesini tekrar tekrar aklından geçirmez misin?’’
Cevap: ‘‘Neden geçireyim?’’
‘‘Hiç pencerede görürüm diye kapısından geçtiğin olmaz mı?’’
Cevap: ‘‘Pencerede görmek ne işime yarayacak?’’
‘‘Peki niye el ele geziyorsunuz?’’
Cevap: ‘‘Hiiç, öylesine...’’
‘‘Peki kızlar ya siz? Hiç áşık olmadınız mı?’’
Cevap: ‘‘Ben bir kere olmuştum. 2.5 ay sonra yan sınıftan başka biri asıldı bana, onunla çıkmaya başladım.’’
‘‘İçinizde gerçekten áşık olmak isteyen yok mu, aşkın ne olduğunu merak eden?’’
Cevap: ‘‘Ben istiyorum aslında, ama bana karşılık verecek biri yok ki... Alay konusu olmak istemiyorum, çoğunluğa uyuyorum.’’
Son ümidim de bitti.
Kuş gibi uçtu gitti.
* * *
Ne yani, buna göz mü yumacağım?
Hayır. Kendi çapımda mücadele edeceğim.
Öncelikle basın mensubu arkadaşlarımdan bir ricam var. Üç gün için bir araya geldiği ayan beyan ortada olan insanların ilişkilerini ‘‘Büyük aşk’’ olarak yansıtmayın lütfen.
‘‘Falanca bugünlerde filancayla yatıyor’’ demek çok amiyane olacaksa, ‘‘Falancanın bu haftaki partneri filanca’’ diyebilirsiniz mesela.
‘‘Partner’’ gayet kapsamlı bir sözcük. İçine her şey girer.
İkinci olarak...
Romantik aşk yazıları yazan arkadaşlar, ya hakikaten o yazdıklarınıza yakışır biçimde yaşayın ya da aşkı ağzınıza almayın. Fikrinizle zikriniz bir olsun.
Bugün ayrıldığınız sevgilinizin en yakın arkadaşına aynı gün ‘‘Buluşalım mı?’’ diye mesaj çekmeyin. Hem de üçünüz aynı mekánda çalışırken. Ayıptır, insan üç gün olsun yas tutar. Kaşarlandıysanız kaşarlandığınızı bilin, kendinizi romantik áşık olarak yutturmayın.
* * *
Size gelince gençler...
Öpüşürken yüreğiniz ağzınıza gelmiyorsa öpüşmeyin. Önünüze çıkanla, öpüşmüş olmak için öpüşmeye devam ederseniz bir gün dudaklarınızla beraber kalbinizin de kayış gibi olduğunu görürsünüz. Ondan sonra artık ne isterseniz yapın zaten.
‘‘Bugün sünnet yarın deniz’’ misali aşklar yaşamayın. Tanışmayla halvet olma arasındaki sürede yaşananlar hiç de yabana atılacak gibi değildir; o süreyi mümkün olduğu kadar uzatın.
* * *
Eski binaları restore edip korudukları gibi ben de ‘‘aşk’’ı koruyup kollamaya karar verdim.
Eski Beyoğlu'nu yaşatmak kadar önemli değil mi ‘‘aşk’’ı eski romantik günlerine döndürmek?
Belki de ‘‘aşk’’ kurtulursa her şey kurtulur.
Belki de arayıp bulamadığımız ‘‘çare’’ ‘‘aşk’’tır.
MIŞ MUŞ
Başkan Bush'un kirli çamaşırı yokmuş.
Clinton'ın da yoktu, sonradan Oval Ofis'te kirletti çamaşırlarını. Monica'nınkileri de...
Evlilikte altın kural, eşe sakız gibi yapışmamakmış.
Platin kuralsa, ‘‘Japon yapıştırıcısıyla yapışabilirsiniz’’.
İnönü, ‘‘Anlayamadığım nedenle beni seviyorlar’’ demiş.
Ben anlatayım. ‘‘Artık yeter’’ deyip siyasetten kendi isteğiyle ayrılanlara hasretiz de...
Bahçeli, Derviş'le araya mesafe koymuş.
Araya mesafe koymadığı biri var mı, ben esas onu merak ediyorum.
Paylaş