Aşkın ’K’sı

Aşk...

Yazmak istemiyorum aslında.

Çok yazdım.

Özellikle bu köşenin ilk yıllarında.

Fakat dokuz yıl oldu.

Şu sıralar "aşk" yaşına gelmiş olan okurlarım o zaman ilkokul çağındaydılar. Değerli fikirlerimden(!), tecrübelerimden faydalanamadılar yani.

Adalet değil bu!

Ben bıkmış olsam da, hizmet devam etmeli.

Bakın şimdi sevgili genç okurlarım, bir kere aşkın ömrü sahiden de kısadır. Tıpkı söylenişi gibi.

"Aşk" deyin bakın...

Gördünüz, ağzınızı bir açıp bir kapattınız, oldu.

İşte kendi de böyledir aşkın.

"A"sındayken bir bakarsınız "K"sına gelmişsiniz.

Ki "K"sı en tatsız bölümüdür. Aynı zamanda en uzun. Evet, bazen "K""A"sıyla "Ş"sinin toplamından uzun sürer.

Neden derseniz, insan "Aşk"ın "A"sına pek heveslidir. Hatta bazen "Ş"yi "A" zannettiği bile olur hevesten. Fakat buna karşılık "K"yı fark etmesi zaman alır nedense.

Bazen de fark etse kabul edemez.

Ya da kabul etse, işine gelmez.

İşine gelse, karşı tarafı ikna edemez.

Böyle uzar gider "Aşk"ın "K" hali.

Ve ne acıdır ki, "K" geçip gittikten sonra bile taraflar bir süre etkisinden kurtulamazlar.

Sanki "A" ile "Ş" hiç yaşanmamıştır.

Sanki "K" hiç yaşanmamıştır.

Hele bir de başka bir "Aşk"ın "K"sındaysanız o sıralar, eski "A"yla "Ş" burnunuzun direğini sızlatır.

Zaten "K"lar unutulmazsa bir süre sonra, yeni "A"lara yelken açılamaz.

Ya... İşte böyle.

Devam ederiz.

Oh olsun!

Birinin düştüğü kötü duruma böyle sevinmek pek ahlaklı bir şey değil, biliyorum. En azından böyle uluorta sevinilmez, insan adet olduğu üzere içinde saklar. Fakat artık şu okuyacağınız yazıya soyunmuşken duygularımı saklamanın manásız olacağını düşünüyorum.

Efendim, mesele şu:

Genç bir hakimle bir üniversite öğrencisi internette tanışıp bir ay içerisinde evleniyorlar. Fakat 18 gün sürüyor evlilikleri.

Biri ötekini şiddet uygulamakla, öteki öbürünü bedensel bozukluk ve deformasyonlarını saklamakla suçluyor.

"Bedensel bozukluk ve deformasyonu saklama"nın nasıl olduğunu biliyorsunuz. Zira bu artık adeta "bir internet klasiği" oldu. Kendi fotoğrafınızın yerine uygun gördüğünüz bir mankenin fotoğrafını gönderiyorsunuz.

Kime?

İnternet üzerinden oynaştığınız şahsa. Daha geçenlerde bir üniversite öğretim görevlisinin başına geldi hatırlarsanız.

Hani hocam, Yüksel Ak’ın fotoğrafını görüp aşık oldu da düğün masrafları için yüklüce bir miktar para gönderdi, sonra karşısına çıka çıka bünyesinde beş mankeni birden barındıran bir kadın çıktı hani...

İşte o hadiseyi bize duyuran gazetelerin mürekkebi kurumadan bir yenisi çıktı karşımıza.

Ben bu duruma düşenlere, kadın-erkek ayırmadan "Oh olsun!" diyorum.

Müstahaktır!

Değil evlenmeye kalkışmak, internetten domates almaya bile karşıyım. Ellemeden etmeden...

Kapıya çürüğü mü gelir, yeşili mi...

İnternetin "havasından mıdır suyundan mı" karşısına oturan yalancı kesiliyor.

İsterseniz aylarca, yıllarca yazışın, karşınızdakinin kim olduğunu anlamanız zor. Ama ne anlatıyorsa tersinin doğru olduğunu düşünür ve razı olursanız mesele yok elbet.

İnsanoğlu, etiyle kemiğiyle, bütün falsolarıyla birbirinin karşısında dikilip durmaktayken bile kendini yutturma eğilimindeyken, internette neden "Doğrucu Davut" olsun?

Olmuyor nitekim.

Yoksa herkes bilir internetten başını bağlamayı ama oturup duruyoruz bakın!

Evet, açık açık "Oh olsun!" diyorum.

MIŞ MUŞ

ÆErdoğan 14 Nisan mitingini yorumlamış: Altı sıfır attığımız banknotlar gibi.

Kim demiş teşbihte hata olmaz diye?

Æ İstanbul-Bursa 75 dakikaya inmiş.

Bakmışsınız yarın selamlaşıp geçmişler birbirlerinin yanından.

Æ Bu yazın rengi turuncuymuş. Aman küresel ısınmayı tetiklemesin!
Yazarın Tüm Yazıları