19 Mayıs Stadı’nda bir başka maç vardı dün. İlk yarısını gerilim, korku ve tedirginlik içinde geçiren, ikinci yarısında ise beraberlik için bastırdıkça bastıran ama sonuca ulaşamayan Ankaragücü izledik.
Başkent ekibinin mutlak galip gelmesi için aklını, yüreğini ve mantığını kullanması, herkesin soğukkanlılığını maç boyu koruması gerekiyordu. Barut fıçısına dönen tribünlerin yönetime karşı dinmeyen öfkesi, özellikle ikinci golden sonra takımı oyundan düşürdü. Bu şartlarda kazanması zordu Ankaragücü’nün.
Oysa çalkantılı günler geçiren ekibe alacağı bir galibiyet, derin bir nefes olacak, yükselen tansiyon biraz olsun düşecekti. Bu beklenti içinde başlayan maç daha ilk dakika dolarken bitti aslında. Savunma hatası sonucu ağlara giden top, tüm tribünlere soğuk duş etkisi yaptı. Zaten gergin olan futbolcuları bu kez telaş kapladı. Teknik ve tetkikten daha çok, hırs, azim ve mücadele gerekiyordu geriye kalan bölümde. Doğrusu Ankaragücü iyi oynamıyor ama iyi mücadele etmeye çalışıyordu. Ancak yetenek kısıtlı olunca fazlası da gelmiyordu.
Mehmet Yılmaz’ın 36. dakikada yan direkten dönen topu maçın kırılma anı, Ankaragücü’nü oyuna ortak edecek önemli bir şanstı. 1-2 dakika sonrasında Tolga ile Serkan’ın inanılmaz hatası sonucu gelen ikinci gol, tam bir acemilik göstergesiydi.
Ünal Karaman elbette ateşten gömlek giydiğinin farkında ve kabul etmek gerek işi zor. Bu günleri birlik-beraberlik içinde aşacağız mesajının, maç içinde tribünlerin yönetime ve futbolculara verdiği tepki ile kısa sürede aşamayacağını anlamıştır. Ancak anlaşılmayanı, geride kalan hafta takım içinde sorun çıkardığı için kadro dışı bırakılan Tolga’yı böylesine önemli maçta 11’de sahaya sürmesiydi. Bu karar teknik mi yoksa idari miydi ? Orası tartışılır.
Ankaragücü’nün ikinci yarıda oyunu rakip alana yıkmasına, en azından beraberliği kurtarmak için verdiği çabaya elbette saygı duyulmalı. Ama, gol ararken rakibin kaçırdıklarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Dünkü sonuç gösterdi ki Ankaragücü’nde kaos sürüyor ve bitecek gibi de değil.