Paylaş
Spordan çıkmış ve arabamı Etiler’de nispeten işlek bir caddeye park etmiştim.
Paket servis almak için bir restoran’a girdim. Sadece 20 dakika sonra döndüğümde arabamın sağ arka camını tuzla buz edilmiş halde buldum.
Bagajımda bulunan dizüstü bilgisayar çantam ve spor çantam çalınmıştı.
DEFTERİM ÇALINDI
Allahtan çantamın içinde bilgisayarım yoktu, ama bilgisayarımdan çok daha önemli bir defterim vardı.
6 aydır üzerinde çalıştığım araştırma projemin notlarını içeren bir defter.
O defterin kaybolması, bütün araştırmamın çöpe gitmesi anlamına geliyordu.
Bir insanın bunu yapacağına inanmayarak hemen polisi aradım. Çalınan defterimin önemini anlattım. Tabii bir taraftan da sinirimden ağlamak üzeriydim.
3 dakika içinde Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi’nden iki tane polis ekibi arabamın yanına geldi. Önleyici Büro Amirliği’nden olduklarını belirterek hemen soruşturmaya başladılar.
Defterimin önemini tekrar vurguladım.
HIRSIZLIK OLAYLARINDAKİ ARTIŞ
Biz orada konuşurken benzer bir olay Etiler’de başka bir sokakta vuku bulmuştu. Parmak izi içi benim arabam polis karakoluna çekilirken, ekipler hemen diğer arabanın yanına gittiler.
O akşam hırsızlık olaylarında artış varmış çünkü üç günlük kardan dolayı hırsızlar “işe çıkamamışlar.”
POLİS MERKEZİNDE BİR AKŞAM
Daha önce 112 km hızla radara girip ceza yemiş olmaktan başka polis ile hiçbir diyalogum olmamıştı.
Polisin bir değişim içinde olduğunu biliyordum ve bunu gözlemleme şansı doğmuştu.
HIRSIZ GİBİ DÜŞÜNMEK
Polis bir taraftan arabamdan parmak izi alıyor ve bir taraftan da bir objeyi ilk defa gördüğünde onu çalmayı düşünen kişinin aklından geçen soruları soruyordu.
Başka bir polis memuru da içi kitap dolu başka bir çanta üzerinde parmak izi araştırması yapıyordu. Konu kitaplar olunca laf dolaştı polis memurunun yenice bitirdiği Dan Brown’un ‘Kayıp Sembol’ kitabına geldi. Biraz sohbet ettik.
Polislerin bilgili, zeki ve kültürlü olmasından çok etkilendim.
Ayrıca çok da kibarlardı. Orada bulunan kişilere çay ikram ediyorlardı.
DEFTERİN ONEMİ
Defterimin önemini bir daha anlattım. Kendilerini 85165 ve 85166 kodları ile tanımlayan iki ekip, hırsızın defteri atacağı ihtimalini düşünerek muhitte aramak için onay istedi.
Benim defterimle bu kadar itina ile uğraşmaları beni hem mutlu etti, hem gururlandırdı hem de birazcık mahcup etti. Bu kadar önemli olaylar olurken, alt tarafı bir defter diye düşünebilirlerdi.
Benim kadar üzüldükleri çok aşikârdı.
BEKLEYİŞ
Ekipler defteri ararken biz de merakla merkezde bekliyorduk. Çok geçmeden bir telefon geldi. Polis memuru “Özgür Bey, yeşil bir şortunuz var mıydı” diye sordu. “Evet” dedim.
Tek tek çantamın muhteviyatını bulmaya başladılar.
İlk önce şortum, sonra ayakkabılarım ve spor çantam.
“Defter?” dedim. “Defter yok” dedi.
Daha sonra Ömer adlı bir polis memuru aradı. “Defteri buldum” dedi. Ben o sevinçle öyle bir zıpladım ki. Giden şeyler vardı, ama defterim gelmişti. Rahatlamıştım ve minnettardım.
Kendilerine teşekkür edip ayrıldım.
AKLIMDAN GEÇENLER
Aklımdan çok şey geçiyordu. İlk olarak polislerin bir kırgınlığı vardı. 1 hırsızı 6 ay içinde 4 defa yakaladıkları oluyormuş. Hırsızı yakalıyorlar, adam bir, iki ay yatıp çıkıyormuş.
Yargı sistemi hırsızlığı caydırıcı bir yaptırım uygulayamıyordu. Daha önemlisi de cezaevine giren hırsız eğitilmeden çıkıyor ve tekrar hırsızlık yapıyordu.
Sisteme dair yine çok şey düşündüm Yasalar neden böyle oluşturulmuştu? Neden değişmiyordu acaba? Siyasiler bunu görmüyor muydu? Ya da neden bir hareket başlatılmıyor? Cezaevinde eğitim yapılıyor muydu? Herkes sistemi kabullenmiş miydi yoksa?
O gün polis merkezinde hayatımın önemli deneyimlerinden bir tanesini yaşadım.
Paylaş