Paylaş
Öğrenci soruyu bilirse, bir sonraki soruya geçiyor. Ama bilemezse, öğrenciye elektrik şoku uyguluyor.
Elektrik şoku 15 volttan başlıyor ve öğrenci bilemedikçe 15’er volt artıyor. En son nokta 450 volt. (Bir elektrik ampulü 220 volt).
Sizce ünlü Yale profesörü Milgram tarafından 1960’lerde yapılan bu deneyde, deneklerin yüzde kaçı 450 volta kadar çıkar ve yüzde kaçı elektrik şoku vermeyi reddeder?
İNSANLARIN KARANLIK TARAFLARI
Hiçbir normal insan, başka bir insana bir soruyu bilemedi diye, 450 voltluk elektrik şoku vermez diyorsanız, yanılıyorsunuz.
Deneye katılan insanların %65’i , 450 voltluk elektrik şokuna kadar çıkıyor. (Bu arada gerçekte elektrik şoku yok. Ama öğretmen denek bunu bilmiyor.)
Normal şartlarda böyle acımasız bir davranışta bulunmayacak denekler, bu deneyde ne oluyor da böyle bir davranış sergiliyor?
OTORİTENİN ETKİSİ
Deney, otoritenin insanlar üzerindeki etkisini öğrenmek için tasarlanıyor.
Milgram, beyaz bir önlük giyerek deneyi otoriter tavır içinde yönetiyor.
Öğrenci bağırdıkça ve öğretmenler tereddüt ettikçe, bir otorite figürü olarak Milgram, “Devam edin.” ya da “Deney devam etmenizi gerektiriyor.” gibi otoriter söylemlerde bulunuyor.
İşte bu otoritenin varlığından dolayı, denekler normal şartlarda sergilemeyeceği bir davranışı sergiliyor. Otorite, neden böyle bir etki yaratıyor ki?
SORUMLULUK GİDİYOR
İnsanlar, kendi davranışlarından sorumludur. Ama bir otorite figürü, kişiler üzerinde otorite kurarsa ve onlara bir şey yaptırırsa, o kişiler davranışlarının sonuçlarından sorumlu hissetmez.
Sorumluluğun otoriter kişiye ait olduğunu düşünür. Kendilerini sadece başka bir iradenin aracı olarak görür. Bu yüzden kolayca olumsuz davranışlarda bulunabilir.
Ordularda bundan dolayı, otorite, hiyerarşi ve itaata bağlı bir sistem oluşmuştur. Askerin, öldürmesi için davranışın sorumluluğunu almaması gerekir. Ancak otorite olursa, sorumluluktan rahatça kaçabilir ve öldürebilir.
OTORİTE GİDİNCE
Milgram deneyi laboratuvar yerine, başka bir binanın ofisinde ve otorite kurmadan yapıyor. O zaman şok verme davranışı hemen düşüyor. Çünkü insanlar sorumluluğu otoriteye devredemiyor ve kendilerini sorumlu hissediyor.
ÇOCUK GELİŞİMİ
Peki, evde otoriter bir yapı varsa, bu çocuk gelişimini nasıl etkiler?
Oldukça olumsuz. Otoriter ailelerin çocukları sorumluluk almaz, kendini değerlendiremez, fikirlerini beyan edemez, kendini tanımaz ve ne istediğini bilmez. Çocuk, aile iradesinin kurbanıdır.
Sorumlu olduğu şeyleri yapar, ama sevdiği için değil, yapması gerektiği dikte edildiği için. Otorite gidince, iş de biter. Sorumsuz bir birey olur.
İYİ İŞTEN SOĞUR
Daha da tehlikelisi, çocuk ailenin otoritesiyle iyi bir şey yapsa bile; o iyi işi, kötü olarak algılamaya başlar. Ailenin zoruyla ders çalışmak gibi. Neden?
Eskiden zannediliyordu ki tutum, davranışı belirler. Ama görüldü ki bu kısmen doğru. Çoğu zaman tutum davranıştan sonra geliyor. İnsanlar ilk önce davranışta bulunuyor, sonra tutumunu oluşturuyor.
Zorlama ile bir iş yapan çocuk, o iş iyi ve yararlı olsa bile, o iş hakkında olumsuz yargı geliştirir. “Çünkü iyi olsaydı, kimse beni zorlamazdı. Dolayısıyla bu iş kötü olmalı.” çıkarımını yapar.
ÜLKENİN DURUMU
Bu deney, aynı zamanda ülkenin durumunu da çok iyi açıklıyor.
Otoriter figürlerinin olduğu yerlerde, insanlar rahatlıkla olumsuz davranışlarda bulunabilir. Kendilerini davranışlarından sorumlu hissetmez.
Doğru ya da değil, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Başbakanın talimatıyla yaptım.” dedi. Sorumluluğu otorite figürüne yükledi. Kendisini sorumlu hissetmedi.
Şirketlerde otoriter müdürler, insanların sorumluluk almasını engeller. Sonra da “Kimse sorumluluk almıyor.” diye yakınır.
Onun için, otoriter bir yapı ile çocuklara ve dolayısıyla topluma etik ve olumlu davranışlar öğretilemez.
Sorumluluğunu bilen ve inisiyatif alan bir nesil/toplum için ihtiyaç duyulan otoriter değil, demokratik bir yapıdır.
Paylaş