Paylaş
Konu ‘insanların bencilliği’ üzerineydi. Hümanist bir felsefe geliştirmeye çalışan bir kişi olarak, bu konu çok dikkatimi çekti.
ARKADAŞLIK
Profesör, arkadaşlık üzerine yapılmış araştırmalardan bahsetti.
Arkadaşlık seçimindeki bir ölçütün ‘değiştirilemezlik’ ilkesi olduğunu söylüyordu.
Yani arkadaşınızdan sağladığınız iyiliği, başka birisinden rahatlıkla sağlayabiliyorsanız, o arkadaşı kolay değiştirebilirsiniz. Ondan kolay vazgeçebilirsiniz.
Başka birinden sağlayamıyorsanız, o arkadaşınızdan vazgeçemezsiniz.
(Dostluk ile arkadaşlık ayrımı yapılmamış bu araştırmalarda. Bizde dostluk her zaman karşılıksızdır.)
Bahsedilen araştırmalar, arkadaşlıkta bile çoğu zaman ‘bencilliğin’ esas olduğunu iddia ediyordu.
Türkiye’yi düşündüm. Türkiye’deki günlük yaşam değil ama sistem ve siyasi yapı gerçekten de böyleydi.
Çünkü Türkiye’de işler hukukla değil, ‘adamım var’ felsefesi ile işler.
Durum böyle olunca, insanlar koltuğunu kaybetsin, etrafındaki insanlar azalıverir. O zaman kimsenin adamı olamazsınız. Çünkü sizi ‘adam’ yapan şey gitmiştir.
Bekir Coşkun yıllar önce “Koltuğunu kaybeden insanlar tüm gün telefonlara bakar ama arayan soran olmaz’ demişti.
BAĞIŞLAR
İnsanların bencil olduğunu kabul etmek istemiyordum. Son umut profesöre bir soru sordum:
“Son yıllarda Amerika’da yardım kuruluşlarına yapılan bağışların arttığını okudum. İnsanlar bencil olsaydı bunu yapmazlardı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?"
Profesör de beni çok şaşırtan bir yanıt verdi.
“Bağışların artmasının asıl sebebi bencilliğin artmış olmasıdır. Bush döneminde kiliselerin örgütlemesiyle geleneklere ve toplu hayata bağlı tutucuların sayısı artmıştır. Bu bireyler de tutucu gruplar içinde diğer insanların gözünde yardımsever görünmek veya itibarlarını artırmak için yardım yaparlar,” dedi.
Ben de hemen söze karıştım.
“Bunların hiçbirini gözetmeden ve kimsenin haberi olmadan; Allah rızası için ya da insanları sevdiği için, kuruluşlara bağış yapan insanlar tanıyorum,” dedim.
Profesör yanıt verdi.
“Bağış verenler bir kuruluşun amacına gerçekten yardımcı olmak isteselerdi, paralarının nasıl kullanıldığını takip ederlerdi. Paralarının doğru yere kullanıldığından emin olurlardı. Ama çok az kişi bunu yapar,” dedi.
Tam katılmıyordum ama o zaman bu yanıt beni çok düşündürmüştü.
HAKLI MI ACABA?
Bugün düşünüyorum da Profesör haklı olabilir.
Deniz Feneri olayı patlak verdi.
Buraya bağış yapan bir kişi de çıkıp, “benim paramı nasıl kullandınız” diye sormadı.
Hala hesap sormuyor. Parasını geri istemiyor.
Bana dönersek durum şudur: İnsanların bencil olduğunu kabul ediyorum artık.
Ama bunu kabul etmem beni daha hümanist yaptı.
Çünkü asıl marifet, insanin bencil doğasına rağmen onu sevmektir.
Size karşı bencil olmayanı sevmek, zaten kolaydır.
Paylaş