Paylaş
Hürriyet.com.tr’de bu haberin altındaki yorumları okudum. “Suçlular aramıza tekrar girecek,” diyenler var. Sosyal devlet olama-manın yarattığı bir anlayıştır bu.
Bu anlayış nereden geliyor? Hapishanelerin işlevi nasıl algılanıyor?
EĞİTİM ANLAYIŞI
Konuya şu şekilde girmek istiyorum.
Amerika’da bir araştırmacı, öğrencilerin başarı ve öğrenme kavramları hakkındaki görüşlerini öğrenmek için okullara gidiyor.
Uzun görüşmeler ve farklı testlerden sonra, iki görüş keşfediyor: zekânın doğuştan geldiğini düşünen bir grup ve zekânın değiştirilebileceğini düşünen ikinci bir grup.
Zekânın doğuştan geldiğini düşünen gruba göre, zekâ ya var ya yok. Böyle olunca diğer insanlara, “Bende zekâ var” mesajı verme çabasında oluyor. Zekâlarının sorgulanmasına sebebiyet verecek ortamlardan kaçıyor. Yeni deneyimlerden ve riskli ortamlardan uzak duruyor.
Zekâyı, başarının altında yatan etken olarak görüyor. Öğrenme odaklı değil. Dolayısıyla, bu kişiler, çok disiplinli ve çalışkan olmuyor.
İkinci grup, zekânın değiştirilebileceğini düşünüyor. Çalışmayı, başarının altında yatan etken olarak görüyor. Daha çalışkan oluyor. Başarısız oldukları zaman bunu az çalışmalarına bağlıyor. Öğrenme odaklı.
İŞ HAYATINDAKİ ANLAYIŞ
Çok ünlü bir araştırmacı, “Eminim bu anlayış, iş hayatında da böyledir” diyerek, büyük şirketlerin müdürleri ile görüşme yapıyor. Ve aynı şeyi buluyor.
Zekâ gösterimi ön planda, risk alma ve öğrenme zayıf. Bu kişiler oraya her zaman en iyi yaptıkları şeyleri yaprak gelmişler. Böyle olunca zaten başarısızlıkları veya yenilgileri de olmamış.
TOPLUMDAKİ HAPİSHANE ANLAYIŞI
Bu kadar şeyi niye anlattım? Çünkü hapishaneler ile ilgisi var.
Zekânın, dolayısıyla insan doğasının, doğuştan geldiğine ve değişmeyeceğine inananlar, suçluların da değişmeyeceğine inanıyor.
Onlara göre hapishanenin görevi, suçlu insanları toplumdan uzak tutmak ve cezalandırmak.
Diğer gruba göre de hapishanenin amacı, suçluları eğitmek ve topluma kazandırmak
TOPLUMSAL DÜŞÜNCE
Toplumlar incelendiğinde, bizim gibi ülkelerdeki genel anlayış birincisine yakın:
Hapishaneler, suçluların cezalandırıldığı ve toplumdan uzak tutulduğu bir yer olarak algılanıyor.
İskandinavya ve Kuzey Avrupa gibi hukuk ve sosyal devlet anlayışına sahip ülkelerdeki anlayışa zıt.
Toplumsal ve eğitim yapımız hep birinci görüşü dayatmıştır bize. Bu görüş de gelişmiş sosyal ve hukuk devleti olma önündeki en büyük engeldir.
Onun için bu karar, önemli bir karardır. Ama bu anlayışın toplum tarafından benimsenmesi için politikalar düzenlenmelidir.
İKİNCİ YAZI
Demiryolu mu karayolu mu?
İstanbul- İzmir arasına yeni bir otoyol yapılıyormuş. Mesafe 3,5 saate inecekmiş.
Size soruyorum Türkiye’nin ihtiyacı karayolu mudur demiryolu mu?
Tren toplu taşımacılıkta, hemen hemen her açıdan daha avantajlıdır.
Yolcu taşıma kapasitesi, karayolu taşımacılığına göre en az 10 kat daha fazladır.
Yakıt tüketimi, en az 20 kat daha azdır.
Çevreye ve havaya verdiği zarar araba ve otobüslere göre çok daha azdır.
Kaza ve ölüm oranları, kara taşımacılığına göre neredeyse % 1’dir.
İşletmesi çok daha ucuzdur. Çoğu zaman iyi bir tren, otobüsten ve arabadan çok daha hızlıdır.
Trafik derdi yoktur. Bütün bunlara rağmen neden, demiryolları yapılmaz da karayolu yapılır? Mantığı nedir?
Bu kime hizmet etmektedir. Peynir ekmek gibi araba satan şirketlere mi, otobüs firmalarına mı, müteahhitlere mi yoksa halka mı?
Paylaş