Paylaş
Aslında hep sosyal ve hukuk devleti istiyoruz, diyoruz; ama bu tam olarak nasıl oluyor bilmiyoruz.
Ben bunu ilk defa Belçika’da gördüm. Daha önce uzun yıllar Amerika’da ve İngiltere’de yaşamış olmama rağmen, benzer bir yapıyı oralarda göremedim.
Ama şunu en baştan söylemem gerekiyor. Bir devleti sosyal devlet yapan zenginliği ve nüfusundan ziyade, insanlarının tutumları.
Sadece hastane hayatını anlatmam bile, sizlere oradaki hayat ile ilgili çok iyi bir fikir verecektir.
NEYE İHTİYACIN VAR?
Kaldığımız hastane sadece bir üniversite hastanesiydi.
Hastaneye yatar yatmaz, sosyal hizmet uzmanları gelip, ekonomik durumumuz hakkında bizden bilgi aldı ve ne tür desteğe ihtiyacımız olduğunu sordu.
Orada da Türkiye’de olduğu gibi sağlık masraflarının çoğunu devlet karşılıyor. Siz sadece % 20’sini ödüyorsunuz. Ama % 20’yi ödeyecek paranız yoksa, sosyal hizmet uzmanları sizin adınıza o parayı ödüyor.
FAKİR OLMAK
Belçika’da siz istemedikçe, fakir olmanız mümkün değil. Fakir olmayı becermek büyük bir başarı olur.
İşiniz yoksa, devlet hatırı sayılır bir işsizlik maaşı ödüyor. Geçerli bir sebepten dolayı işe gidemezseniz, o günkü kaybınızı devlet ödüyor.
İşverenseniz ve belirli günler iş yapamadıysanız, o günlerde isçilerinizin parasını devlet ödüyor.
Ha bu arada yaptığınız her iş, devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediyor. Yani bizdeki gibi yarım yamalak yapılmış hiçbir şey yok.
REFAKATÇİ SİSTEMİ
Türkiye’deki gibi refakatçi sistemi yok. Hastane hastanın her şeyinden sorumlu. Hatta o kadar ki sizin hata yapma ihtimalinize karşı, hasta ile ilgilenmenizi istemiyorlar.
Yazılarımı yazmak ve diğer işlerimi yapmak için aklımdan “Keşke hastanede internet olsa!” diye geçirirken, öğrendim ki hastane ücretsiz internet sağlıyor. Hatta ve hatta bilgisayar da kiralayabiliyorsunuz.
DOKTOR TUTUMU
Doktorlar ve hemşirelerin tutumları da Türkiye’deki çoğu doktorun tutumlarına hiç benzemiyor. Onların peşinden koşmayı bırakın, size bilgi vermek için onlar sizin peşinizden koşuyor. Her konuşma “Başka sorunuz var mı?” sorusuyla bitiyor.
(Bizde böyle doktorlar var, ama sayısı o kadar az ki.)
EVDE BAKIM
Bir hafta sonu eve çıkmak istedik. Sosyal hizmet uzmanları eve çoktan özel hastane yatağı göndermişti. İki gün boyunca sabahları gelip ilaçlarını verdi ve ağabeyin vücudunu yıkadı.
Her sabah her hastanın bedeni ıslak bir bezle temizleniyor.
Ayrıca eve yemek siparişi verebilmemiz için telefon numarası bıraktılar. Bu hizmet eve çıktığımız her gün aralıksız devam etti.
KÖPEK
Şimdi size hayal edemeyeceğiniz bir şey söyleyeceğim.
Bir gün koridorda ‘golden retriever’ cins bir kopek gördüm.Burada köpeğin ne işi var diye merak edip, görevliye sordum. Yürüyemeyen bir hastanın köpeğiymiş.
Gidip kadın ile konuştum. Yürüyemez hale gelince, devlet ona bir tane eğitilmiş köpek vermiş. Köpek 200 tane komut biliyor ve kadının bütün işlerini yapıyor.
TELEFON
Bir gün sabah yataktayken, ağabeyimin telefonu çaldı. Bir polis. “Sayın Bolat arabanızı yanlış yere park etmişsiniz. Bu defa ceza yazmayacağım ama bir daha öyle koymayın lütfen,” diyor. Şok oluyorum. Polis, numarayı buluyor ve arıyor.
Polislerin görevi ceza vermek değil, davranışı öğretmek ve sorumluluk vermek
AVRUPA BİRLİĞİ
Bütün bunları neden anlattım? Orada sadece insana değil, tüm canlılara saygı var.
İnsanlar, bir insanoğlunun hak ettiği gibi yaşıyor. Devlet her vatandaşından sorumlu hissediyor.
Ama bizim hayatımız burada mücadeleyle geçiyor.
Avrupa Birliği’ne girip girmemizin ne önemi var? Neyi bekliyoruz?
Bu tür bir hayatı politikacıların bize sunması için, Avrupa birliğine mi girmemiz gerekiyor? İnsanca yaşamayı bize Avrupa Birliği mi öğretmeli?
Biz benzer bir hayatı hak etmiyor muyuz? Her insanoğlu hak etmiyor mu?
Paylaş