Paylaş
Yıl 1992.
Eric Houstan elinde silahla Lindhurst Lisesi’ne giriyor ve dört kişiyi öldürüyor.
80 kişiyi de rehin alıyor.
Polis okulu kuşatıyor ama bir arabulucuya ihtiyaç var.
Tesadüfen oradan geçen genç ve deneyimsiz FBI ajanı Chuck Tracy, Eric ile konuşmaya başlıyor. Bir saat sonra deneyimli FBI ajanları olay yerine geliyor ve arabuluculuk görüşmelerini devralmak istiyor.
Ama Eric, Chuck hariç hiç kimseyle konuşmayacağını söylüyor. Süreci Chuck devam ettiriyor ve Eric teslim oluyor.
Acaba Chuck, Eric’i teslim olmaya nasıl ikna etmiştir? Ona ne demiş olmalı?
KONUŞMAK MI DİNLEMEK Mİ?
Araştırmacılar, başarıyla sonuçlanan bu arabuluculuk sürecini inceleyince keşfediyor ki Chuck hiçbir şey dememiş. Sadece dinlemiş ve yanıt vermiş.
Eric de sorgusunda Chuck için “ilk defa birisi beni anladı.” diyor.
ANLAŞILMAK
Anlaşılmak bu kadar önemli. İnsanlar anlaşıldığı an değerli hissediyor ve kendisini iletişime açıyor.
En etkili iletişim de “konuşarak” değil, “dinleyerek” yapılır.
Peki, ne yaparsanız iletişimi öldürmüş olursunuz? Etkili iletişimin düşmanları nelerdir?
DURUMU KENDİNE ÇEVİRME
Sık sık gözlemliyorum. Birisi heyecanla bir şey anlatıyor ve karşıdaki durumu hemen kendine çeviriyor: “Aaa aynı şey bana da oldu.”
Yani, “Kaynımda da var!” sendromu.
Durumu ne kadar kendinize çevirirseniz, karşıdaki de o kadar anlaşılmamış hisseder. Dinleme her zaman karşıdakiyle ilgilidir, dinleyenle değil.
SÖZÜ TAMAMLAMA
İletişimi öldüren diğer davranış, karşıdakinin sözünü tamamlama.
Karşıdaki bir şey anlatırken, sanki ne söyleyeceğini biliyormuş gibi sözü tamamlamak, hem düşüncenin akışını hem de konuşma ritmini bozuyor.
Bir sohbette “Çocuk başarınca överseniz,” dedim, karşıdaki hemen tamamladı: “özgüveni artar.” Halbuki ben tam tersini söyleyecektim. Orada iletişim kesildi.
YARGILAYICI SORU SORMA
Yargılayıcı sorular da iletişimi öldürür.
“Sen sürekli sigara mı içersin?” diye sorduğunuz an kişi savunmaya geçer. Ama “Günde kaç sigara içiyorsun?” diye sorduğunuzda kişi durumu açıklar.
Birincisi “yargı”, ikincisi “öğrenme” sorusudur. Bir seminerde katılımcı sordu: “Peki öyleyse, ikizler neden farklı karakterde oluyor?”
Ben de "Bu soruyu öğrenme sorusu olarak nasıl sorarsınız?" diye sordum. Katılımcı düzeltti: “Özgür Hocam, ikizlerin farklı karakterde olma sebebi nedir?” Güzel bir diyalog yaşadık.
TESELLİ ETME
Kişi üzücü bir olay anlattığı an, onu teselli etmeye çalışmak da iletişimi öldürür.
“Boşver üzülme!” demek kişinin duygusunu önemsizleştirir ve kişi kendini aciz hisseder. Ama “Gerçekten üzücü bir durum!” derseniz kişi onaylanmış hisseder ve rahatlar.
Bir insanı bir şey söyleyerek değil, yanında olarak teselli edebilirsiniz.
NİYET YÜKLEME
Karşıdaki kişinin sözlerine niyet yüklemek de iletişimi öldürür.
Kişi bir şey söylediğinde onu ne niyetle söylediğini varsaymak, iletişime önyargı yükler.
Önyargıyla dinleyen kişi, anlamak için değil, kendini haklı çıkarmak için dinler.
TAVSİYE VERME
Kişiler çoğu zaman tavsiye için değil, anlaşılmak için olayları anlatır.
Kişi bir olay anlatırken “Bak şu adamın yaptığına!” diyerek, onu onayladığınız an, kişi anlaşılmış hisseder. Tavsiyeye gerek kalmaz.
Kişi anlaşılmış hissettikten sonra ve talep ederse, tavsiye vermek gerekir.
ETKİLİ DİNLEME
Kısacası, tüm insanların çoğu durumda en önemli ihtiyacı anlaşılmaktır. İnsanları anlamak için de onları kesmeden ilgiyle dinlemek gerekir.
Etkili dinlemede yargı, yorum, önyargı, ego, tavsiye veya teselli yoktur.
Sadece empati kurmak ve duyguları onaylamak vardır. Bu şekilde kurulan iletişim gerçek iletişimdir ve sevgi doludur.
www.instagram.com/ozgurbolat_tr
Paylaş