Paylaş
Türkiye yine sonlarda. Bu defa sondan üçüncü.
Bunun en büyük sebebi okullarda öğrenmeye değil, ezbere dayalı bir eğitimin yapılması.
Sınav sisteminden, müfredattan ve en önemlisi de öğretmenin tutumlarından dolayı, eğitim öğrenmeye dayalı bir sisteme geçemiyor.
Öğretmen ve öğrenme
Yıllardır hem devlet hem de özel okullarda öğretmenler ile çalışmalar yapıyorum.
Yaptığım etkinliklerin bir tanesinde, öğretmenlerden öğrenmenin resmini istiyorum.
Öğretmenler çizmeye başlıyor. Sonra analiz ediyoruz.
En çok çizilen resim ‘kitap’ ve ‘okul’ resmi.
Okul resimlerinde de genelde sınıf ortamında bir öğretmen ve sıralarda oturmuş öğrenciler çiziliyor.
Kısıtlı görüş
Bu resimlerden anlıyorum ki öğretmenlerin büyük bir kısmı, öğrenmeyi ders anlatmakla ya da kitap okumakla eş değer görüyor.
‘Çocuğun öğrendiğini nereden anlıyorsunuz?’ sorusuna da birçok öğretmen ‘Sınavda yüksek not alıyorlarsa, öğrenmişlerdir’ diyor.
Bu görüşler öğrenme ile ilgili çok kısıtlı görüşler. Ders anlatımı ya da kuru bilginin aktarılması öğrenmenin en alt düzeyi.
Bu kısıtlı görüşlere sahip öğretmenlerin, PISA’daki anlama, analiz ve senteze bağlı sorulara yönelik eğitim vermesi beklenemez.
Gerçek öğrenme
Peki gerçek öğrenme ne?
Öğrenme bilgi aktarımından çok daha kompleks bir süreç.
Öğrenme, zihinsel ve bedensel olarak etkin olmayı ve deneyimlemeyi gerektiriyor.
Bazı öğretmenlerin öğrenme ile ilgili görüşleri bu doğrultuda.
Bu öğretmenlerin derslerini gözlemlediğiniz zaman, çok farklı bir sınıf görüyorsunuz.
Öğrenciler çok daha aktif ve dersler anlama/düşünme odaklı.
Öğrenmenin en üst boyutu
Ama bu öğretmenler bile öğrenmeyi çoğu zaman bireysel bir etkinlik olarak görüyor. Bu da bir sorun. Öğrenmenin bir üst boyutu daha var.
Bu boyutta öğrenme, bireysel değil, kollektif bir süreç.
Asıl öğrenme çoğu zaman diğer insanlar ile etkileşim ve diyalog içinde oluyor.
Öğrenmenin en üst boyutuna, tartışmalar ve grup etkinlikleri sayesinde diğer insanlar ile birlikte bilgi ürettiğimiz zaman ulaşıyoruz.
İşte çok az öğretmenin öğrenme ile görüşleri bu en üst düzeyi yansıtıyor.
Eğitim dünyası olarak asıl ulaşmamız gereken nokta burası.
Öğretmenleri bu kısıtlı öğrenme fikrinden kurtarıp, en üst düzeye ulaştırmadıkça, PISA’da başarılı olmamız mümkün değil.
Bütün eğitimcileri ve MEB’i bu en üst düzeye davet ediyorum.
Paylaş