Paylaş
Farklı cephelerde savaşıp, 8 yıl evine dönmeyen,
6 hafta yürüyerek cepheye gelen,
çuval bezinden kendine çarık yapan,
4 gün yemek yemeden savaşan,
aylarca sadece ekmek ve hoşafla beslenen,
bir ayda 70 kilodan 35 kiloya düşen,
kendi cenaze namazını kılan,
“Benden daha ağır durumda” diyerek kendi tedavi sırasını arkadaşına veren,
destek birimleri gelinciye kadar orduya zaman kazandırmak için şehit olan,
günlüğüne “Allah'a ısmarladık” yazdıktan bir saat sonra şehit olan,
kendi hayatını riske atarak, vurulmuş İngiliz komutanı kucaklayıp İngiliz birliklerine teslim eden,
bir kolunu kaybetmiş olmasına rağmen, cepheden eve gönderilmemek için komutanına yalvaran askerlerin;
kendi oğlundan daha ağır durumdaki askerlere bakarken, kendi öz oğlunu kaybeden Dr. Salih Dörtbudak’ın;
250 kiloluk mermiyi tek başına kaldırarak, 4 km ilerideki OCEAN gemisini batıran Seyit Onbaşı’nın,
Conkbayırı’ndaki kahramanlığı ile bir ulusun kaderini değiştiren Atatürk’ün ve diğer komutanların hikayelerini dinliyorum.
Duygulandım.
NE İÇİN ÇALIŞMA
Ama hemen “Ödenen bu bedelleri bilmeyen bir genç, vatan için ne kadar çalışır acaba?” sorusu geliyor aklıma.
İnancım odur ki her anne-baba ve her eğitim kurumu çocukları buraya getirip, bu hikayeleri anlatmalıdır. Burayı gezdirmelidir.
Çocuklar böyle bir vatan sevgisiyle büyümelidir. Bu vatan için çalışmalıdır.
DOĞMATİK VATAN SEVGİSİ
Ama bu vatan sevgisi doğmatik olmamalıdır.
Aynı zamanda çocuklar bilmelidir ki uyruğu ne olursa olsun vatanı için can veren her asker değerlidir.
Atatürk dememiş midir ki, “Hangi milletten olursa olsun, bu savaşta canını veren her asker Mehmetçikle yanyana, koyun koyuna yatmaktadır. Artık onlar da bizim evlatlarımızdır.”
İhtiyacımız olan böyle bilinçli bir vatan sevgisidir.
İnancım odur ki bu sevgiyi kazandırma görevi de aileye aittir.
Paylaş