Paylaş
Sonra sobanın başında ıslanan defterlerini kurutmaya başladı. Annesi de “Oğlum bırak, onlar kurur.” dedi.
Anne kızacak diye beklerken, durumu o kadar doğal karşıladı ki.
“Çoğunluk” filminde durum tam tersiydi.
Baba en ufak bir şeyde çocuğa sinirleniyor ve kızıyordu.
Neden bazı aileler sürekli çocuğuna sinirlenirken, bazıları çok az sinirleniyor ya da hiç sinirlenmiyor?
İNSAN NEDEN SİNİRLENİR?
İlk önce şu soruyu sormamız gerekir: Bir insan ne zaman sinirlenir?
Hedefine veya isteğine ulaşamadığı zaman. Öfke mekanizması bu şekilde çalışır.
Çocuk bir şey yapınca aile ona kızıyorsa, aile hedefine ulaşamamış demektir.
Dikkatinizi çekerim. Çocuk demiyorum. Bu durumda çocuktan dolayı, hedefine ulaşamayan aile.
Garip değil mi?
Durumu çocuğun hedefi olarak görse, aile kendi hedefine ulaşamamış hissetmez ve öfke mekanizması çalışmaz.
“Bal” filminde olduğu gibi durumu doğal karşılar. Aile çocuğa sadece yardımcı olur.
AİLENİN HEDEFLERİ
Peki, çocuk bir şey yapamayınca, aile hangi hedefine ulaşamamış hissediyor?
İyi anne/baba olma , sorumlu ve başarılı çocuk yetiştirme , çocuğu geleceğe hazırlama ya da el aleme rezil olmama hedeflerine olabilir.
Başarılı birçok aile de çocukları kendileri kadar başarılı olamayacak ve dolayısıyla kendilerini yeterince temsil edemeyecek diye korkar ve çocuk başarısız olunca, ona kızar.
BOŞLUĞU OLAN EBEVEYNLER
Peki, hangi aileler hedeflerini çocuklarına yükler?
Kendisindeki boşluğu, eksiklikleri, zaafları çocuğun yaptıklarıyla kapatmaya ya da kendi hayallerini çocuk üzerinden gerçekleştirmeye çalışanlar.
Aslında çocuklarını kendi hedefleri için kullanıyorlardır. Çocuk başarısız olunca, kendi hedeflerine ulaşamamış gibi hissedip sinirlenirler.
Bu kızgınlık da çocuğa yapay sevgi olarak yansır. Yani aile ne zaman çocuğuna sinirlense, çocuk kendisini sevilmemiş ve değersiz hisseder.
(Aşağıda Halil Cibran’ın çocuklar hakkında yazdıklarını mutlaka okuyunuz.)
Şöyle örnek verebiliriz.
KIZGINLIK VE HEDEF
Hedefini çocuğa yükleyen ile yüklemeyen aile ödev konusunda çocuğa çok farklı yaklaşacaktır.
Örneğin, çocuk ödevini yapmıyorsa, hedefini çocuğa yükleyen aile sinirli bir ses tonuyla şunları söyler:
- Kızım, bırak hadi şu telefonu. Ödevini yap.
- Oğlum, kaç kere dedim. Şu ödevini yap.
- Ödevini yap. Yoksa bilgisayar ile oynayamazsın.
- Okula o kadar para veriyoruz. Sen bir ödevini bile yapmıyorsun.
Kızgınlık gerçek sevgi göstergesi değil, yapay sevginin bir yansımasıdır. Bu yaklaşımı benimseyen ebeveynler çocukla değil, yaptıklarıyla ilgilenir. Yapay sevgi değiştirmeye çalışır.
ÖDEV VE GERÇEK SEVGİ
Ama ödevi çocuğun hedefi olarak gören aile sinirlenmez. Sakin ve doğal bir ses tonuyla şunları söyler.
- Oğlum, ödev ilgini çekmedi mi? (Senin ilgini önemsiyorum.)
- Hayır. Gereksiz bir ödev.
- Nasıl karar verdin gereksiz olduğuna? (Gerekçelendirdiğin şeyleri kabul ederim.)
- Zaten ben bunların hepsini biliyorum.
- O zaman bunu öğretmenle konuşmalısın. (Sorumluluk veriyorum ve durumu senin hedefin haline getiriyorum.) İstersen yardımcı olurum. (Ben her zaman yanındayım.)
Başka bir örnek.
- Kızım, bugün ödevin yok mu? (Öğrenmek amaçlı soruyorum.)
- Var ama yapmayacağım.
- Gerekçen ne?
- Hiçbir şey anlamadım.
- Yardımcı olayım sana........
- Bu ödev seviyenin çok üstünde. Başka şekilde yardım almalısın ya da öğretmenle konuşmalısın.
Gerçek sevgide olumsuz durumlarda bile sakin diyaloglar vardır. Aile hiçbir zaman durumu kendi hedefi olarak görmez. Ödevi, çocuğun öğrenme hedefi olarak görür.
Yapay sevgi değiştirmeye çalışır, gerçek sevgi geliştirmeye.
GERÇEK SEVGİ BAĞI
Kısacası, olumsuz durumlarda çocuğunuza kızıyorsanız, kendi niyetinizi sorgulamalısınız. (Bu sadece çocuklar için değil, tüm insan ilişkilerinde böyle.)
Çocuğun hedefini düşünüp, sadece rehberlik etmelisiniz. Çocuğu geliştirmeye çalışmalısınız. Bu anlayışla yaklaştığınızda zaten öfke mekanizması çalışmaz.
Sonuç olarak da aile ile çocuk arasında yapay değil, gerçek sevgi bağı kurulur.
ÇOCUKLARA DAİR
(Halil Cibran’ın Ermiş adlı kitabından)
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Paylaş