ZEVKLER de tartışılır! Gres yağı ile balı karıştırarak yiyemezsiniz! Bu işi becerenler çıkmaz mı, çıkar. Çıkar ama bunun ödenecek bir bedeli vardır mutlaka. Bunun bedelinin ne olduğunu hekimlerden, kimyacılardan öğrenmek mümkün. Buradan bakın nerelere geleceğim:
NAPOLYONLAŞMA
Seçmen halkın, iktidardaki parti için "Bu gitsin de hangisi gelirse gelsin, kim gelirse gelsin" düşüncesine ulaştığı çizgi, o iktidarın yönetimden artık demokratik seçimle uzaklaştırılamayacağı bir noktadır. Demokratik libaslı seçimler yapılır ama iktidar bir türlü iktidardan uzaklaştırılamaz. Seçmen halk, ancak totaliter rejimlerde "kim gelirse gelsin" alternatifsizliğine ulaşır. Totaliter rejimlerde belki seçimler olur ama demokrasi asla olmaz.
Hangisindeydi unuttum, adı aklıma gelmiyor, bir Türki cumhuriyette devlet başkanı, halkın oylarıyla ömür boyu cumhurbaşkanı seçildi.
Demokratik bir ülkede seçmen halkın, bir devlet başkanını ömür boyu seçmeye hakkı yoktur. Böyle bir demokratik hak olmamalı. Demek ki demokrasinin "demokrasi"den korunmasını gerektirecek durumlar da var. Gerçek demokrasiler, "Napolyon" ve "Hitler" üretmezler, seçilmesine de izin vermezler. Yürütme Napolyonlaştıkça demokrasiden uzaklaşır.
MÜEBBET HAPİS!
Demokratik bir ülkede dindarların dinlerini teokratik bir düzenin (örneğin şeriat düzeninin) zihniyeti içinde yaşamak istemeleri büyük bir çelişkidir. Dindarlar teokratik düzende dinlerini bir özgürlük ortamında yaşamazlar. İnanç bir özgürlük değildir bu düzende, bir "müebbet hapis"tir. Sofu dindarların demokrasilerde dinlerini nasıl yaşayacaklarını öğrenmeleri hemen hemen olanaksız gibidir. Öğretilmesi gerekir! Demokrasilerde Suudi Arabistan türünden toplumlar ve yönetimler olmaz. Öte yandan Suudi Arabistan gibi ülkelerde demokrasi de olmaz. Kesinlikle!
Demek ki biri demokratik, öteki teokratik olmak üzere iki din anlayışı var. Demokratik din anlayışı, totaliter bir rejim üretmez. Çünkü her inanç sahibi öteki inanç sahiplerine saygı göstermeyi, öteki inançların da demokratik bir "hak" olduğunu öğrenmiştir.
"Hoşgörü" totaliter bir erdemdir, eğer böyle bir erdem varsa! Demokrasilerde herkesin hakları olduğu için, birinin ötekini hoş görmesi gerekmez. Demokrasilerde hoşgörü bir hakarettir, küfürdür.
BAŞBAKAN VE HİSSEDİLEN
Türk halkının küçük bir bölümü ne demokrasi ne de demokratikleşmiş bir din istiyor! Bunu biraz açayım: Dinlerde Tanrı ile inanan insanın arasında bir demokratik ilişki kuşkusuz yoktur, olamaz. Ama o kadar! "Ezanın da dediği gibi: Tanrı uludur ve Tanrı’dan başka yoktur tapılacak!" Demokratik din, Tanrı dışında kalanlar arasında her şeyin, herkesin aralarındaki ilişkinin eşitlik ve özgürlük üzerine bina edildiği bir dindir. Dinsel durumudur!
Bu bütün dinler için geçerlidir! Tanrı var diye, Tanrı’ya koşulsuz inanılıyor diye, sınıflar ve bireyler arasında eşitsizlik ortadan kalkmaz. Gelir dağılımı düzelmez, işsizlik ve sömürü sona ermez. Toplumsal ve bireysel mutlu düzen için demokrasi, hukuk devleti ve yasaların mutlaka uygulandığı bir devlet yapısı gerekir!
Laik yönetim, demokrasinin dinleri de demokratikleştirdiği bir yönetimdir. Laik seçmen hiçbir siyasal partiyi ebediyen iktidarda tutmaz! İktidarda ebediyen kalmak isteyen iktidarlara da mutlaka direnir. AKP ve Başbakan bu bilinçten hızla uzaklaşıyor, bu hissediliyor!