12 Mayıs günü yayınlanan, Abdullah Gül ile ilgili "AKP İslami Değil(miş)" başlıklı yazımı hedef alan bir mesaj aldım.
Serdar Gümüş adında bir vatandaş, bana, "dinsiz özdemir bey ağır küfürleri hak ediyorsunuz ama etmicem yakışmaz bana işin gücün dinle islama saldırmakla geçiyor AKP üzerinden. delikanlı dürüst bir adam isen laik cumhuriyetin inanca dayalı olmadığını yazarsın laiklik dinsizliktir değil mi?" diye yazmakta. Bu adamı "geri zekálı" olarak tanımlasam, kendisi güya Müslüman olduğu için İslam’a saldırmış olacağım. AKP’nin son bir aydır çevirdiği dolapları bu insanlara anlatmak çok zor. Zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkacaklar.
Bu yazıma Comte de Lautreamont’un "Denizin suyu düşünsel bir kan lekesini yıkamaya yetmez" cümlesiyle başlayacaktım ve sonra: "AKP’nin yalanlarını yıkamaya bütün okyanusların suyu yetmez" diye yazacaktım. İşte yazdım!
BAKAN BİLE OLMAMALIYDI
Mehmet Metiner Milliyet Gazetesi’ne (12.05.07) demeç vermiş, "Gül’ün inkárı şık olmaz!" diyor. Demek ki Abdullah Gül gene bir şey inkár etmiş. Şu sözlerini inkár etmiş:
"Ne Trablus’ta, ne Medine’de ne de Çanakkale’de kimse, ’Çerkez misin? Kürt müsün? Türk müsün?’ diye sormuyordu. Fakat, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde özellikle tek parti diktatoryası öyle yanlış politikalar izledi ki Kürt orijinlileri değil, Türk olanları da mahvetti... 70 yılın çok büyük yanlışları oldu. Çukurca’da dağa ’Ne mutlu Türküm diyene’ yazmışsınız. Hálá Diyarbakır’ın ortasında bu tür sloganlar yazılıdır. Maalesef, bu resmi ideoloji Türk milliyetçiliği şeklinde kendini ırki taassup olarak tezahür ettirmiştir. Türkiye’deki insanları birleştirecek tek unsur dindir, İslam kardeşliğidir."
Bu cümlede bir yasa kapsamına girebilecek herhangi bir suç yok. Bir Necip Fazıl Kısakürek hayranı, bu cümleyi, düşünceyi ifade özgürlüğü tarafından korunarak söyleyebilir. Ama, yasal düşünceyi ifade özgürlüğünden yararlanan bu kimse Türkiye Cumhuriyeti’ne cumhurbaşkanı olamaz. Aslına bakarsanız Başbakan ve Dışişleri Bakanı da olmaması gerekirdi.
YEMYEŞİL ŞERİAT BEMBEYAZ DEMOKRASİ
"Dün dündür, bugün bugündür" lafından, Demirel’den fazla AKP’liler yararlanıyor. Son on-yirmi yıl içinde söylediklerinden "Biz değiştik!" diyerek kurtuluyorlar. Kurtulamadıkları zaman Yeni Mürteciler yardımlarına koşuyor. Bu adamların hepsi ABD hayranı. Bilmiyorlar mı? Sekreterlerin (bakanların), büyükelçilerin, yüksek memurların atamalarının yapılabilmesi için bir senato komisyonunun önünde ifade verirler: Lisede kopya çekmiş mi, kompozisyon kağıdına Vietnam Savaşı’na karşı liberal düşünceler yazmış mı, manavdan elma çalmış mı, öğretmenine yalan söylemiş mi? Bunların hepsinden geçmek zorundalar.
Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı Mehmet Metiner, Abdullah Gül’ün yukarıdaki cümleyi 1 Mayıs 1993 günü TRT’deki bir canlı yayında söylediğini doğruluyor. Geçersiz cumhurbaşkanı adayı Gül’ün bu sözleri Yeni Zemin adlı dergide yer almış. Mehmet Metiner, bu sözleri "Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi" adlı kitabında da yayınlamış.
Ama nafile! AKP’lilerin yalanlarını okyanusların bütün suları temizlemeye yetmez. Ama onlar inkár ederek bu temizliği hallederler. Çünkü yalan söylemenin günahı yoktur, sevaptır.