SİZCE kim kahraman: Bilmem kaç gün yeraltında kalan Şilili madenciler mi yoksa bu madencileri ölümden kurtaranlar mı?
Ya da tam tersi: Zonguldak madenlerinde ve öteki madenlerde ölen madenciler mi suçlu, yoksa o madenlerin göçmesine neden olanlar mı ve madencileri göçük altından kurtaramayanlar mı? Bence kahraman(lar) Şilili madencileri kurtaranlar, gerçek kahraman onlar. Kutlanması, saygı gösterilmesi, ödüllendirilmesi gerekenler onlar. Ama o adamlar ortalıkta yok. Ölümün ağzından aldıkları madenciler, kutsal aylarda cerre çıkmış hocalar gibi dünyayı dolaşıp, Allah ne verdiyle parsayı topluyorlar. ¡ ¡ ¡ İşte bu madencilerden ikisi-üçü Kıbrıs’a geçmişler, Nazım el-Kıbrısi hazretlerinin dergâhını ziyaret ediyorlar. Başlarına Taliban sarığına benzer bir bez dolamışlar. Sebeb-i ziyaretlerine gelince: Oğlunu halife ilan eden Şeyh Nazım el-Kıbrısi hazretlerine şükranlarını sunmaya gelmişler. Güya Şeyh Nazım el-Kıbrısi kendileri için dua etmişmiş. Bu sayede kurtulmuşlarmış. Kendilerini kurtaran Şilili mühendislere, teknik elemanlara, işçilere değil de Kıbrıslı Şeyh’e teşekkür ediyorlar. Çüşşşşş bre! Şeyh Kıbrıslı Nazım da güzelim Kıbrıslı şivesinin içine tükürerek, “Elbetta, ulmuştur benim düalarim sayesinda” diyor. Şeyhin iddiasına göre, madenciler onun kuvvetli ve kudretli nefesi sayesinde kurtulmuşlar. Zaten göçük madene giderek, yerin 700 metro altında, madencilerin yanında etmiştir dua. İyi de şeyh hazretleri elin madencilerini kurtarıyorsun ama sıra kalp ameliyatı geçiren Kıbrıs Cumhurbaşkanı’na gelince “İmanı kuvvetliyse kurtulur!” diyorsun. Peki Şilili madenciler imanları kuvvetli olduğu için mi kurtuldular? Ve peki, kime iman ediyordu bu madenciler Hazret-i İsa’ya mı yoksa Hazret-i Muhammet’e mi; Hıristiyanların Tanrısı’na mı yoksa Müslümanların Allah’ına mı? ¡ ¡ ¡ Madem ki öyle: Bir eski zaman padişahı gibi çağıracaksın herifi karşına. Kötürüm gibi oturduğuna bakmayın, Padişah’ın adını duyar duymaz zırp diye ayağa fırlayıp, tazı gibi huzura seğirtecektir. “Bre sen Şilili madencilere dua edip kurtarmışsın! Sen ne biçim Kıbrıslısın, tez şu Kıbrıs davasını hallet, yoksa kellen gider!” Şeyh Nazım el Kıbrısi hık mık edecektir, yedi dereden su getirecektir. “Aralarında bir cunup-cenabet varsa bizim dualar güme gider!” diyecektir. O zaman emir verip, Kıbrıs’ın Türk ve Rum görüşmeci liderlerini, görüşme heyetlerini hamama göndermek, hamam göbeğine yatırmak, tellaklara keseletmek, şehriye gibi kirlerini çıkartmak ve Hıristiyan Rumlara da gusül abdesti aldırmak lazım. Ama iş sağlam olsun diye Kıbrıslı şeyhi tellaklığa geçici olarak tayin etmeli. Beceremezse kellesi gider. Becerirse sırayla İsrail-Arap düğümünü, Irak davasını, Afganistan tuzağını, bizim Türban işini, Kürtlerin muhtariyet hasretlerini, imam hatip saltanatını Şeyh Nazım el-Kıbrısi’ye emanet etmek. Ha aklıma geldi, şu Nazım el-Kıbrısi denen şeyh bizim madenciler için neden dua etmiyor acaba?