Yazı mı tura mı?

SADECE tek bir cümle yazdım: "Ergenekon operasyonu bana 12 Mart ve 12 Eylül’ü hatırlatıyor" dedim.

Daha fazlasını yazmama gerek yok. İddianame faili savcı görülecek dava sonunda iddiasında haklı olabilir, bilemem. İddialarını yargıç önünde kanıtlamak zorunda. Bir edebiyat yazarı olarak kendimi savcının yerine koyabilirim ya da bir şüphelinin yerine ve bunun üzerine bir öykü, bir yazınsal metin yazabilirim. Yarın ya da yarın artı beş yıl sonra. Edebiyatın özgürlüğüdür bu!

FAZLASI GEVEZELİK

Gazeteci eşzamanlı tanık olduğu olayı maç anlatır gibi anlatır, anlatmalıdır. Duygularını, düşüncelerini, sevgi ve sevgisizliklerini anlatımına karıştırmaz, karıştırmamalıdır.

Rakibinin yaptığı faul sonucunda ayağı kırılan futbolcuyla ilgili olarak, hakemin vereceği kararı tahmin edebilir: Sarı kart ya da kırmızı kart. Futbolun evrensel kurallarına bağlı kalarak, haydi haydi en fazla "Kırmızı kart ağır oldu" diyebilir. O kadar! En fazla bir-iki cümle. Daha fazlası gevezelik olur.

Edebiyatçının durumu yazılı-turalı paranın öteki yüzündedir. "Futbolcunun ayağının kırıldığı an"ın öyküsünü de yazabilir, romanını da. Çünkü elinde bir zaman olgusu var, bir mekán olgusu var. "Futbolcunun ayağının kırıldığı an" ile bir öykü hem başlayabilir hem sona erebilir. "Ayağı kırılan futbolcu"nun ister gerçek öyküsü yazılsın, ister uydurma-yakıştırma (fiction) öyküsü yazılsın, sonuçta yazılan metin bir öykü ise gerçek öykü bile uydurma ve yakıştırmadır.

Kimse itiraz etmesin: Edebiyat kuramından (teorisinden) söz ediyorum. Bu benim işim! Ve bütün edebiyat kuramı kitaplarında aşağı-yukarı benim yazdıklarım yazar!

ENGİZİSYONCU SORU

Ahmet Altan 22 Temmuz tarihli Taraf Gazetesi’nde kimilerinin boğazına sarılmış neredeyse boğacak. "Her konuda konuşuyorlar, tartışıyorlar, bağırıyorlar ama ’neden Susurluk’a karşı çıktınız da Ergenekon’u savunuyorsunuz sorusunu duyunca susuyorlar" diye bir engizisyoncu sorusu soruyor. Soru kime, kimlere sorulmuş belli değil.

Yazar soruyu kendilerine "laik, demokrat, solcu, çağdaş" diyenlere sorduğunu söylese de gene muhatap belli değil. Benim yaptığımı yapıp o kimsenin, o kimselerin adını verebilir. Engizisyoncu sorusunu yönelttiği kişilerin "Kim ne derse desin ben hukuktan ve demokrasiden yanayım, çetelere karşıyım" demelerini bekliyor. Bu cümleyi söylemez(ler) ise "laik, demokrat, solcu ve çağdaş" olamazlar imiş.

Kolay iş! Çünkü o cümleyi işbirliği yaptıkları günümüz İslamcıları günde beş vakit söylüyor.

ROMANCI İÇİN YAZIK

"Laikliği, demokrasiden ve hukuktan kopartırsanız gideceğiniz yer faşizmdir" de diyor. Hayali muhataplarından bir çıkıp "Laikliği ve tanımını tartışma konusu yaparsanız demokrasiden ve hukuktan koparsanız, gideceğiniz yer faşizm olmaz mı?" diye bir soru sorabilir. Bu soruya bir değil bin Ahmet Altan bile cevap veremez.

Ahmet Altan gördüğüm kadarıyla ve sanki laikliği tartışma konusu yapan, demokrasi ve hukuku laiklikten arındırmak isteyen İslamcı bir iktidarın hal ve gidişini, eylem ve işlerini savunmak için gazete çıkartıyor. Roman yazan biri için çok yazık.

Sonuçları ne olursa olsun Kapatma Davası da, Ergenekon Davası da önemsiz davalar. AKP kapatılsa da kapatılmasa da "İslamcı" yoluna devam edecek! Ergenekon Davası savcı açısından zaferle bitse de "Vesayet Rejimi" sürecek!

Çünkü (dün de yazmıştım) demokrasi ve değişim bu düzende değil bir başka yerde!
Yazarın Tüm Yazıları