Abant Platformu'nun Genel Kurul toplantısı özellikle yabancı dil eğitimi ve Türkçe konusunda tartışmalı geçmiş.
Bazı müzakereciler, 'Milli varoluşumuzun temeli olan ve kendisiyle küreselleşmeye katkıda bulunabileceğimiz dilimize özel bir hassasiyet göstererek yabancı dil eğitimi güçlendirilmeli, ancak eğitim dilinin Türkçe olmasından taviz verilmemelidir' cümlesine itiraz etmiş.
İtirazcılardan biri olan Prof.Dr.Eser Karakaş, 'Bu madde bu haliyle Katılım Ortaklık Belgesi ve Ulusal Program'ın dahi gerisine düşmüştür' demiş ve Türkiye'de azınlıkların olduğunu eklemiş. (Yeni Şafak, 15.07.2002)
Yazar Alev Alatlı bu iddialı yoruma, 'Türkçe olmazsa olmaz bir şarttır. Kimse Kopenhag Kriterlerini önümüze getirmesin.'sözleriyle karşı çıkmış. Kuşkusuz çok haklı!
*
Prof.Dr.Eser Karakaş'ın neye karşı çıktığını anlamak mümkün değil. Çünkü, 5 Abant Platformu Sonuç Bildirgesi'nde yer alan 'Küreselleşme sürecinde, yabancı dil eğitimine önem vermekle birlikte, resmi dilimiz olan Türkçe'ye özel bir hassasiyet gösterilmelidir' cümlesine sağduyu sahibi kimse karşı çıkmaz.
İsterseniz bu cümleden 'Türkçe' sözcüğünü çıkartıp yerine Yunanca, Fransızca, Almanca, İngilizce,vb. yazalım. Bu dillerden birini konuşan bir üniversite profesörünün böyle bir cümleye karşı çıkması mümkün mü?
*
Bu cümlenin azınlıklarla, Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi'yle ve Ulusal Program'la ilgisi ne?
Anladığım kadarıyla Prof.Dr.Eser Karakaş'ın dilinin ve bilincinin altında, AB'nin 'Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesi 2000'nin orta vadeli öncelikleri arasında yer alan 'Kültürel çeşitliliğin sağlanması ve kökenlerine bakılmaksızın tüm vatandaşların kültürel haklarının güvence altına alınması. Bu hakların kullanılmasını engelleyen her türlü yasal hüküm - eğitim alanındakiler de dahil olmak üzere - kaldırılmalıdır.' maddesi var galiba.
*
Koca koca profesörlerin, siyasetçilerin ve gazete yazarlarının yazılarına, konuşmalarına, yorumlarına bakıyorum da yukarıya aktardığım maddenin meydan savaşı çıkartmasından korkuyorum.
Ortak kavramlarla tartışamayan profesör, politikacı, yazar olur mu? demeyin. Türkiye'de oluyor.
5. Abant Platformu Sonuç Bildirgesi'nde de yazdığı gibi resmi dilimiz olan Türkçeye özel bir hassasiyet gösterilmeyince işte böyle olur.
*
Bir yıldır onlarca sayfa yazı yazdım bu konuda. Bir kez daha yazıyorum: 1. Bir dilin eğitim ve öğretimi başka şey; 2. Bir dilde eğitim ve öğretim başka şeydir.
1.Bir (yabancı) dilin eğitim ve öğretimi: Bütün ülkelerin okullarında, herhangi bir yabancı dilin zorunlu ya da seçmeli olarak öğretilmesi.
2. Bir dilde eğitim ve öğretim: Bir ülkede, bir dilin anaokuldan üniversiteye (lisans, lisans üstü, post doktora programları dahil) eğitim ve öğretim dili olması.
*
AB. Katılım Ortaklığı Belgesi'nin, 'Kültürel çoğulculuğun ve kültürel hakların, eğitim alanı dahil, güvence altına alınması'bağlamında Kürtçe yukarda anlamını açıkladığım iki maddeye de girmiyor.
Belge'nin ilgili maddesi, anadili Kürtçe olan vatandaşların anadillerini öğrenme özgürlüklerini engelleyen yasal hükümlerin kaldırılması anlamını içeriyor. Yani eğitim ve öğretim dili Kürtçe olan okullar açılması istenmiyor. Zaten Avrupa İnsan Hakları Komisyonu da, Avrupa İnsan Hakları Divanı da bu türden bir dil özgürlüğünü güvence kapsamına almamıştır.
Türkçeye yeterli hassasiyeti göstermeyenler, konuşurken çam devirip kargaşaya yol açmak istemiyorlarsa, 'Kürtçenin özgürce öğrenilmesi' ya da 'Kürtçe öğrenmek özgürlüğü' formüllerinden birini kullanabilirler.
*
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, 15 Temmuz günü yaptığı basın toplantısında, nihayet, önerdiğim gibi, 'Anadilin öğrenilmesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması' dedi. Bu doğru kurulmuş cümleden dolayı kendisini kutlarım.
ÖZÜR
Özdemir İnce'nin geçen haftaki yazısında son iki paragrafta sözü geçen Ásûde Alkaya'nın ismi, teknik bir hata sonucu İsude şeklinde çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz.