TELEVİZYONLARA çıkan türbanlıların ve türbancıların muzaffer ve saldırgan edalarını hüzünle izliyorum. Zafer kazandıklarını sanıyorlar. Oysa, o duygu ile dolup taştıkça tutsaklık ve çıkmazları giderek artmakta ama bunun hiç farkında değiller.
Türbanın dinsel inançlarının bir simgesi olduğunu sanıyorlar. Oysa türban, kadının ezilmesinin, posalaşmasının, sömürülmesinin, siyasal anlamsızlığının; kapitalizm ve emperyalizmin simgesi. Türbanın kadının özgürleşmesinin ve isyanının simgesi olduğunu söylüyorlar. Acaba öyle mi?
İÇİ BOŞ BİR İSYAN
Daha önceki yazılarımda tavsiye ettiğim bir kitaptan (Faik Bulut, Kadın ve Tesettür, Cumhuriyet Kitapları) bir alıntı yapacağım:
“Mısır Müslüman Kardeşler hareketinin önde gelen isimlerinden Muhammed Abu’l Fettuh, bir süre önce çıktığı el Cezire kanalında açıkladı: ‘1968’de Mısır’daydım. Tesettürlü hiçbir kadına rastlamadım. Şimdi ey kardeşlerim, Allah’ın açık ve inkâr edilmez zaferine bakınız: Allah’a hamdolsun ki evler, sokaklar, caddeler, salonlar ve işyerleri tesettürlü kadınlarla dolup taşıyor” (s. 234)
Ama, Mısırlı kadın yazar Huveyda Taha, 18 Ekim 2006 tarihli “el Kuds el Arabi” Gazetesi’nde yayınlanan “Tesettürün Örttüğü Gerçekler” adlı makalesinde şunları yazıyor:
“Evet, tesettür bir isyan yoludur. Ancak umutsuz kadınlarla erkeklerin isyanıdır bu. Ne ki, bu isyan ülkeyi, üzerinde savaşlar verilen yeraltı ve yerüstü zenginliklerini savunan bir isyan değildir; ulusları ileri götürecek bir isyan değildir. Bu, gerçekte kendisine isyan edilmesi elzem olan (içi boş) bir isyandır.” (s. 234)
HADIMLAŞTIRAN REJİM
Türbanlı ve türbancı kadınlarımızı dinledikçe, okudukça, bunların dünyayı anlayıp değerlendirmekte Arap ülkelerine dağılmış hemşirelerinin çok gerisinde kalmış olduklarını hüzünle fark ediyorum.
1970’ler türbanın, tesettürün yükselişe geçmesinin tarihidir. Çünkü 1970’ler Afganistan iç savaşıyla birlikte İslamcı direniş ve terörünün tırmanışa geçmesinin ilk yıllarıdır. Aynı yıllar Suudi petrol dolarının ortalığa yayıldığı yıllardır. Suudi Arabistan’daki monarşist rejim baskıcı erkekliğin de simgesidir. Suudi Arabistan zenginleştikçe kadın üzerindeki erkek baskısı da artmıştır. Bu monarşi, aynı zamanda (bir antitez olarak) erkeği hadımlaştıran bir rejimdir: İçeride, dışarıda ve bölge çapındaki siyasetlerinde bu sakatlanmış erkekliğin yansımalarını bulmak mümkün. Çünkü rejim sahiplerinin tamamı, erkek olmanın bilinciyle, her faaliyetlerinde bunu kanıtlamanın yol ve yöntemine başvururlar. Paranın tadını çıkarırlar: Parayı bastırıp kadını kullanırlar.
Yoksul erkeğin trajedisi daha çarpıcıdır: Yoksul ve abazan erkek, eline silah ve iktidar geçince, engellenmiş, hadım edilmiş erkekliğinin tepkisi olarak kadını kapatır, kilit altına alır.
Yaptığı ilk iş budur! Afganistan’da, Irak’ta, Mısır’da, Cezayir’de, Hamas’ın Gazze’sinde bu böyle olmuştur. Bu nedenle bizim türbanlılara ve türbancılara içim acıyor: Sizin ne işiniz var Arap travmasıyla? Sizin koskoca bir Cumhuriyetiniz var!