Solda vakur ve saygın olmak

26 Aralık Pazar günü yayımlanan “Dom Helder Camara” başlıklı yazım şöyle bitiyordu:

“Dom Helder Camara’yı merak edenler artık kendileri araştırma yapsın. Benim amacım, Latin Amerika’da solun Kilise’ye sığınmadığını, tam tersine Kilise’nin sol ile buluştuğunu, gidip yoksulları ve solu bulduğunu göstermek. Türkiye solu, tespih çekerek, namaz kılıp oruç tutarak, içki içmeyerek ya da ortalıklarda türbanlı kadınlarla dolaşarak avantacı ve hurafeci Müslüman kesimi etkileyemez. Tam tersine yozlaşır! Yoksul halk, bir gün, ihtiyacı olduğu zaman Sol’u bulacaktır. Ama o zamana kadar sol vakur ve saygın kalmayı başarmalı!”

Söz konusu yazımın son cümlesine bir okurdan epeyce alışık olduğumuz bir tepki geldi:
“68 kuşağı ile birlikte ODTÜ’deydim, o günlerden beri yoksul halkın sola gelmesini hep bekledik ama onlar hep Demirel’lere, Özal’lara, Tayyip’lere gittiler ve gidiyorlar.
Bu gidişin yönünü değiştirmenin, ‘vakur ve saygın’ kalmanın dışında da bir yolu olmalı.
Neden diye sorduğunuzda, ‘Başka parti mi var?’ diyorlar, ama götürmüşler, hepsi zengin olmuş dediğinizde, ‘Götürmeyen mi var, hepsi götürüyor’ kolaycılığını ve umursamazlığını gösteriyorlar. Bu düşünceleri oluşturan bir karşı koymanın, belki de kolay ama çözülememiş bir neden(ler)i olmalı ve mutlaka bulunmalı. Yoksa ‘vakur ve saygın’ olarak daha ne kadar beklenmeli?”

Okurun sorduğu klasik sorunun yanıtı o yazının ve 19 Aralık’tan sonra yayımladığım yazıların içindeydi. Demek ki okur görememiş! Sol tevekkül halinde değil ama “vakur ve saygın” bir sabırla bekleyecek. Ama hazır bekleyecek!
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Meh-met Ali Aybar 1965 yılında yapılan genel seçimler sırasında Aydın’a geldiğinde birkaç kişi ile özel bir görüşme yapmıştı. O birkaç kişinin arasında ben de vardım. 68 Kuşağı’ndan okurun sorduğu gibi biz de Aybar’a “Ne zaman? Ne zamana kadar bekleyeceğiz?” diye sormuştuk.
Aybar, “Çocuklar, o günü ben göremeyeceğim, sizler de göremezsiniz, belki çocuklarınız görebilir, belki!” demişti. İçimin cızz ettiğini anımsıyorum. Aybar, toplumsal yapıyı bilen bir bilim adamı siyasetçi olarak bize gerçekleri söylemişti, söylemek zorundaydı. Aybar, bizim umutlarımızı kırmak için söylememişti söylediklerini, amacı bizim umudumuzu bilince dönüştürmekti. Karpuz gibi yatarak değil bilinçle çalışarak beklemek. Ama “Biz göremeyeceğiz, belki çocuklarımız, torunlarımız görür”in bilinçli sabrıyla, sabırlı bilinciyle.

Ötekileri, küçükleri bir yana bırakalım ve CHP’yi “minimum” sol kabul edip düşünelim: CHP, AKP’nin elinden iktidarı nasıl alacak? Kendi cumhuriyetçi, halkçı ve devrimci gelenek ve ilkelerine bağlı kalarak mı, yoksa AKP’leşerek mi? Şunu kesinlikle söyleyeyim: CHP’nin AKP’leşerek, karşı devrimci cepheye taviz vererek iktidara gelme olanağı yoktur. CHP, “Türbanı biz çözeriz! Fethullah Hoca bir bilgedir, muhterem bir zattır!” diyerek AKP’yi yenemez. Tarikat ve cemaat şeyhlerinin güttüğü yoksul-dindar insan politik insana dönüşünceye kadar beklenecek. Asla ağlamadan ve “Ne kadar beklenecek?” sorusunu sormadan.
Yazarın Tüm Yazıları