SİVAS katliamı konusunda çok yazı yazdım. Bunlardan ilki, önce “Tarih Bağışlamaz” sonra “Yazmasam Olmazdı” adlı kitaplarımda yer alan “Sivas’tan Sonra” başlıklı yazımdır.
9 Temmuz 1993 tarihli Aydınlık gazetesinde yayınlanmıştı. Yazı şöyle başlıyordu: “Devlet, hakem olması gerekirken yan tutarsa suç işlemiştir; ‘devlet’ devletliğini kanıtlamak gerektiğinde bunu yapmıyorsa suç işlemiştir; ‘devlet’ suç işlemişse devlet olma niteliğini yitirmiştir ve bir kez daha suç işlemiştir, çünkü devletin devlet olma niteliğini yitirmesi onun işleyebileceği en büyük suçlardan biridir. Böyle bir durumda bu ‘devlet’ yargılanır.” Devletin yerine getirmediği görevlerin sorumluluğu hükümetlere aittir.
ZAMANAŞIMINDAN DÜŞECEK
Sivas davasında davacı durumunda olanlar ve sivil toplum örgütleri son günlerde yayınladıkları “Kamuoyuna...” başlıklı bildiride, “Sivas dışından gelen ve örgütlü bir biçimde eylem için orada bulunan kişi ve grupların kaçmalarına izin verildiği için bugüne kadar yalnızca 160 sanık yargı önüne çıkarılabildi” denildikten sonra, kanıt olarak sanıklardan Cafer Erçakmak, İhsan Çakmak ve Vahit Kaynar’ın durumları örnek verilerek Emniyet makamlarının görevlerini yerine getirmedikleri ileri sürülüyor. Ayrıca, davanın 7 firari sanığıyla ilgili davanın zamanaşımı dolayısıyla düşeceği, bu nedenle davanın “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar” (Türk Ceza Kanunu Madde 77) bağlamına alınması isteniyor.
YARGILAMANIN TAMAMLANAMAMASI
Ceza Hukuku’nda uzman bir bilim adamına danıştım. Şöyle konuştu: “Zamanaşımı süresinin dolması bakımından TBMM’nin yapabileceği bir şey yok. Burada temel sorun, yargılamanın zamanında tamamlanmaması, sanıkların ‘bulunamaması’, yurtdışında kaçak olduğu saptanan sanıkların iadelerinin zamanında istenememesi gibi gecikme ya da geciktirmelerden kaynaklanıyor. Kemal Türkler davası gibi birçok dava bu şekilde zamanaşımına uğradı. Örneğin kolluk görevlilerinin karıştığı olaylarda, çalıştıkları birimler belli de olsa bunların bulunamadığı, duruşmaya getirilemediği birçok dava var. En son Hizbullah davasında, on yıllık tutuklama süresinin dolması nedeniyle tutuklu sanıkların serbest bırakılması tepki çekti. Halbuki, bu süre dolunca serbest bırakılmaları hukuka uygun. Burada sorun on yılda yargılamanın tamamlanamaması.” İfade o kadar açık ki, bilim adamına “Devlet, suçluların yanında taraf mı tutuyor?” diye saçma bir soru sormadım. Ancak kimi hukukçulara göre de Mahkeme tarihsel örneklerin sürekliliğini göz önünde tutarak davayı yorumlayıp değerlendirebilir. Bu hususta karar verebilecek durumda değilim. Ancak kafam ve gönlüm davanın İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar’dan sayılmasından yana.
KONU ŞİKE OLDUĞU ZAMAN
Toplumsal Bellek Platformu ile yakınlarını faili meçhul cinayetlerde yitirmiş olanların konuyla ilgili girişimleri, TBMM Genel Kurulu tarafından 14 kez reddedilmiş. Ama aynı TBMM’nin, Sivas davası firarilerinin zamanaşımı ayrıcalığından yararlanmasını önlemek için de yasa çıkarması istendiği zaman, hukukçular, “Bazı fiilleri geçmişe etkili biçimde zamanaşımına tabi olmaktan çıkarması hukuken mümkün olmayan TBMM’nin, “Şike Davası”na müdahale izlenimi yaratan, “kişiye özel” kuşkusu doğuran bir kanun değişikliği yapması kamu vicdanının kaldıramayacağı bir durumdur” diyorlar. Bir TBMM düşünün ki konu “futbolda şike” olduğu zaman hukuk dinlemeden yasa çıkarıyor; konu Sivas Davası olunca, elinden bir şey gelmediğini söylüyor. Fakat son yıllarda onlarca davanın düşmesine yol açan lagarlık ve sorumsuzluğu önleyecek hiçbir şey yapmıyor. Bir televizyon programında, “Dalga geçer gibi” Sivas katliamı kurbanları “Cayır cayır yanmadılar, dumandan boğuldular. Vicdanım rahattır” diyen, Madımak katliamı sırasında Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu yakında karşı dava açarsa hiç şaşırmam. “Nürnberg” mahkemelerinde devletler de yargılanır. Anayasaya göre “Bir Hukuk Devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu duruma düşmemelidir.