1965 ya da 1966 yılında Paris’te bulunduğum sırada, bir yayınevinin yöneticisi, Karl Marx’ın ‘Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’ adlı kitabını çevirmemi önerdiği zaman çok şaşırmıştım. Çünkü, başta Kerim Sadi olmak üzere eski tüfeklerin Marksist klasiklerin hepsini çevirdikleri, çevirilerin gazyağı tenekeleri içinde Ayvalık-Edremit taraflarında bir zeytinliğe gömülü olduğu söylenirdi.
Bence inanılabilecek bir öyküydü bu. Metinleri ortaya çıkarmak için uygun zaman bekleniyordu. 1961 Anayasası’ndan sonra o uygun zaman gelmişti ama gaz tenekeleri yerinden çıkartılmıyor, benim gibi tıfıllara çeviri önerileri yapılıyordu.
ENKAZ HORONU
1966 yılı sonlarında yayınevi yöneticisiyle karşılaştığım zaman bu düşünceleri kendisine aktardım. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı.
Sürgündeki Türkiye Komünist Partisi, 40 yıldır kendi içinde boğuşmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Sürgündeki parti kadrosu için bütün klasiklerin dilimize çevrilmesi en önemli görev olmalıydı. Sorumlu parti TKP, böyle bir görevi yerine getirmediği için Karl Marx, Engels, Lenin, Stalin başta olmak üzere Marksist düşünce kitapları liderlerin, çevirmelerin ve fraksiyonların keyfine göre çevrildi. Ve Marksist solun yapı taşları birbirine yapışmadı.
Bu işlerin sorumlusu olan zevatın bir bölümü şimdi liberal demokrasinin kaftanı altında yeni işler çeviriyor, ahkám kesiyor. Sorumlusu oldukları yenilginin enkazı üzerinde horon tepiyor.
ABRAKADABRA MANTIĞI
1966’dan sonra da tarihi aldatmaktan başka bir şey yapmayan TKP’nin son başkanı Yaşar Nabi Yağcı (Haydar Kutlu) da Türkiye’de artık alışmamız gereken ünlü taktiğe başvuruyor:
‘Yenildiğime, bozguna uğradığıma göre bütün suç yenilmeme, bozguna uğramama neden olan ideolojidedir’ saptırması. Akıl almaz bir benmerkezcilik. Bisikletten düşüyorlar, suç bisiklette! (Referans’taki yazıları; Referans, 17-18 Ekim, Jale Özgentürk söyleşisi.)
Yaşar Nabi Yağcı, söz ve yorumlarıyla tam anlamıyla bir eski komünist ve eski bir Marksist! Ne sol, ne de Marksizm adına konuşabilir. Ama konuşuyor. Ve tam anlamıyla bir AKP hayranı! Bu hayranlığı haklı göstermek için İdris Küçükömer’in o fersudesi çıkmış düzmecesini kullanıyor: Türkiye’de sağ soldadır, sol sağda. Buna göre Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan devrimci ve ilerici; bu zevata karşı olan sol ise statükocu! Tam anlamıyla bir abrakadabra mantığı!
SOL ADINA KONUŞMA
Yaşar Nabi Yağcı, devrimciliğini Názım Hikmet’in şiirine borçlu olan Şeyh Bedrettin’i, İbni Arabi’yi, Mevlana’yı (şimdi) materyalist sandığı için, solun bir zamanlar mistik tasavvuf düşüncesiyle sentez yapmamış olmasını kınıyor. Kendi topraklarımızda sosyalist düşünce varmış ve Türk solu bundan yararlanmamış(!) Kerametin kıç attığı nokta. Öyle bir sosyalist düşünce ki, Nizamülmülk’ün ünlü külah safsatasının (‘Evin kapısında bir başkasının külahı asılıysa evin erkeği eve girip karısını ve áşığını rahatsız etmez’) bile üstesinden gelememiş.
Beyler, korkmayın, kimse neden artık komünist değilsiniz, Marksist değilsiniz diye size hesap sormaz Türkiye’de, tam tersine kıymete binersiniz. İsterseniz, yeni kimliğinizle ‘sol’u yerden yere vurun ama bulunduğunuz yerden ‘sol’ adına konuşmayı bırakın. Çünkü, ahlaki değil ve ciddi düşünce, Marx’ın üçüncü binyılın da düşünürü olduğunu söylüyor.