29 Mart 2009 saat 19.00’dan bu yana televizyonlarda seçimlerle ilgili yüzeysel yorumlar dinliyorum, dinliyoruz. "Türk halkı ne istediğini" partilere güya tebliğ etmiş. Türk halkının gerçekten ne istediğini söylemedikleri için, halkın oylarının ne ifade ettiğini ben söyleyeceğim: Doğu ve Güneydoğu halkının yüzde 5 dolaylarında bir bölümü mevcut Anayasa’nın değişmesini ve Türkiye’nin federal bir yapıya dönüşmesini istiyor.
AKP ile Saadet Partisi’nin toplamı olan yüzde 44.03’lük seçmen Anayasa’nın laiklik ilkesinin mutlaka değişmesini istiyor. Buna BBP’yi (yüzde 2.23) de ekleyebiliriz.
Seçimlerden önce de yazdığım gibi Türkiye toplumu katı bir ayrışmaya doğru gidiyor. Ancak 2002 yılında çelişkiler bu kadar keskin değildi. Hızlandırıcı etken AKP’nin politikası!
SEÇMEN NİTELİĞİ
Sizce demokrasiye hizmet edecek, demokrasinin rasyonel sonucu olan bir seçim mi yapıldı?
Bence böyle bir seçim yapılmadı: Demokrasi ve demokratik seçim bir başka amaç için kullanıldı.
Seçimin demokratik seçim olması için ilkin seçmenin "seçmen" niteliğine sahip olması gerekir. İnsanların, seçmen olabilmeleri için de şu niteliklere sahip olması gerekir: Kolektif tasavvura karşı şerbetli birey olma; vatandaş ve yurttaş duyarlık ve duygusu; her türlü dinsel tercih ve tutsaklıklardan bağımsız bir irade ve bilinç (yani bireysel ve sınıfsal bilinç).
Seçmen, şeyh otorite ve disiplinin egemen olduğu bir tarikata, cemaate bağlı olmamalı, ama bir sendikaya, bir toplumsal sınıfa ait olduğunu hissetmeli. Böyle bir duygu ve düşünceden yoksun ise, toplumsal eşitsizliklerin, dinsel adaletsizliklerin farkına varamaz.
Vatandaş olabilmek için ümmet esaretinden kurtulmuş olmak gerekir. Bir insan ilkin bir devletin ve ülkenin mensubudur. Bu devlet ve ülke içinde vatandaş ve yurttaşlar özgür olarak istedikleri dine inanabilirler. Ancak ümmet esareti gereği vatandaşlık ve yurttaşlığı boş verip dinsel duyguları öne çıkartanlar, tarikat ve cemaatlerin ortak iradesinin boyunduruğundan kurtulamazlar. Bir yere emirle oy verirler ama asla seçmen olamazlar!
BANA KULAK VERİN
29 Mart 2009 yerel seçimlerinde, bir yanda cumhuriyetçi demokrat vatandaşlar CHP için oy kullandı. Bir yanda cumhuriyet ve demokrasi karşıtı, Cizvit disiplinli tarikat ve cemaat mensupları ile PKK güdümlü ve etnikçi DTP militanları oy verdi. Sonuçta biraz gerileme ile bile olsa AKP kazandı. CHP biraz yekindi. MHP çevresinde döndü. DTP yerinde saydı. Yazılı ve yazısız basın, gazetelerin köşemenleri veciz bir dil ile "Halk AKP’yi uyardı" dedi, "Halk kavga istemiyor, barış istiyor!" diye yazdı. Ama siz bana kulak verin!
MISIRLAŞIYORUZ
Dinci+milliyetçi+etnikçi aşırı sağa verilen yüzde 74 oy, temsil ettiği dünya görüşü ve zihinsel yapısı ile, kendisi çok hevesli bile olsa, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişinin önündeki en büyük engel görünümündedir. AB’nin kabul edebileceği kesim yüzde 25.92’lik bir oy oranı tarafından temsil edilmekte. Gerçek bu!
Başka çare yok: Parselin gerçek sahibi ortaya çıkıncaya kadar CHP’yi merkez sol sayacağız. Bozulan toplumsal dengeyi ancak gerçekten sosyal demokrat bir parti sağlayabilir.
Sanıldığının tersine Türkiye’deki değişim evrensel uygarlık yönünde değil! Seçim sonuçları da gösteriyor ki Türkiye bir eğik düzlem üzerinde Mısırlaşmaya, Sudanlaşmaya, Afganistanlaşmaya doğru hızla kaymakta! Herkesin bu uyarıyı ciddiye alması lazım!